"I do what I love, I love what I do"
Muhtemelen ODTÜ Endüstri mühendisliğinden mezun olduktan sonra kurumsal hayata girmek onun için çok da zor olmayacaktı, iyi bir maaşa iyi bir şirkette başlama fırsatı da olurdu ama o gece ikiye kadar çalışmayı da gerektirse onu eğlendiren, mutlu eden işi seçmiş gibiydi.
Hikayeyi anlatmaya en başından başlayalım, yani bugün gittiğim Adil Hoca'nın Entrepreneurship dersinden. Tam 6 yıl önce. Berkay ve Umutcan, Evreka'nın ilk co-founderları, bu derste tanışıyorlar. Adil Hoca'nın Fundamentals of Business dersinde de verdiği 'Elevator Pitch' (1 dakikalık kendini tanıttığın bir video çekme) ödevlerini izliyorlar birbirlerinin ve ardından "Ben bu adamla ekip olmalıyım!" diye düşünüyorlar, oluyorlar da.
Bu sene benim hazırladığım elevator pitch'i de bir örnek olarak şuraya konduralım:
Berkay ve Umutcan, Entrepreneurship dersi için birlikte StajUp adlı bir girişim yapıyorlar. Sorun, en basit şekilde anlatmak gerekirse herkes Coca Cola kimdir biliyor ama kimse Evreka kim bilmiyor. Stajyer arayan start-uplarla tıpkı bir dönem Umutcan gibi start-uplarda çalışmak isteyen öğrencileri bir araya getiriyor bu websitesi.
Umutcan, StajUp'u anlatırken "Eğer bu önünüze bir case study olarak gelse belki işe yaramayacağını, iyi bir fikir olmadığını ve bu işi yapabilmek için lisansa çok para harcamanıza rağmen bunu kimseye satamayacağınızı fark ederdiniz. Ama StajUp bizim fikrimizdi. İnsanın kendi fikri olunca her daim "It's gonna work" diyorsunuz."
Bu bana Adil Hoca'nın yaptığı bir benzetmeyi hatırlattı... Girişimcilerin kendi fikirlerini bebekleri olarak görmesi ve tıpkı aileler gibi kendi bebeğini dünyadaki en güzel bebek sanması. Oysa o sadece senin olduğu için o kadar güzel duruyor...
StajUp biraz da marketin küçüklüğünden dolayı sürdürülememiş ancak şu an bile sadece fikri duyduğumda: Vay be çok iyi fikir! diyorum çünkü ben de bu girişimcilik işlerini seven, ilgi duyan ve ilerde mutlaka bir start-up'ta da staj yapmak isteyen o 'küçük market'tenim.
Adil Hoca, Berkay'ın da ilk projesini hatırlıyordu. Yine Entrepreneurship dersinde anlatılmıştı proje. Gardırobunuzdaki tüm kıyafetlerin fotoğrafını uygulamaya yüklüyorsunuz ve o sizin için modaya en uygun olan kombini oluşturuyor.
Dersteki böyle ufak denemelerden sonra Berkay mezun olup Halıcı Yazılımevi'nde işe girmiş. Umutcan da kendi isteği ile okulu bir yıl uzatmaya karar vermiş. Neyse ki hikayeleri burada bitmiyor. Umutcan, yurt dışında katıldığı bir etkinlikten sonra fikri 'BULDUM' diyerek geri dönüyor. Çöp kutularına yerleştirdikleri sensörler ile doluluk oranlarını ölçecekler ve buna göre çöp kamyonu için bir rota oluşturacaklar. Böylece araç henüz dolmamış çöp kutularını boşaltmaya boş yere gitmemiş olacak.
100. Yıl mahallesindeki çöpçüleri izliyorlar, çöp kutularına ayrıntılı olarak bakıyorlar. Hatta ilerde bir çöp arabasını videoya kaydetmeleri gerektiğinde de Adil Hoca, bir çöp kamyonunun ODTÜKent'e girdiğini görüyor ve hemen Umutcan ile Berkay'ı arayıp gelip videoyu çekebileceklerini söylüyor.
"Özür dilemek, izin istemekten daha kolay."
Yine de Berkay ve Umutcan bu fikri Adil Hoca'ya ilk anlattıklarında Adil Hoca, "Yapmayın" diyor. İşin içine biraz da belediyelerin gireceğini düşündüğünden. Bu boyutta bakınca, ben de daha önce katıldığım UdemyTeaTalk'unda dinlediğim bir hikaye yüzünden aynı kanıya varabilirdim.
UdemyTeaTalk: https://elocankt.blogspot.com/2019/08/udemy-teatalk.html
*Belediyelerle, devletle iş yapacaksan unutma amaçları kazancı maksimize etmek değil; riski minimalize etmek. Ucuz bile satsan sürekli ve güvenli bir satıcı değilsen işi alamazsın.
Oysa Berkay ve Umutcan bu çöp toplama işlerini devletin özelleştirdiğini ve şirketlerin enerji tasarrufunu önemseyeceklerini fark ediyorlar. Berkay henüz çalışmaya başladığı işinden istifa etmiş, Umutcan ise kendi isteği ile okulunu bir yıl uzatmış. Paraları yok, Umutcan'ın değimi ile ikisi de mühendislik işi yapmayı sevmeyen iki mühendis yani yazılımı yapacak adamları yok... Önce çeşitli networking etkinlikleri sayesinde yazılım yapacak Mert ve Mehmet'i buluyorlar. Hatta Mehmet araştırmacı asistanlıktan istifa edip yani akademiye teğet geçip katılıyor aralarına.
Ekip kurulmuş bile olsa hala bir sorunları var: Para! Yatırımcıya ihtiyaçları var. Üstelik öyle bir durumdalar ki Umutcan, Verimlilik Topluluğu'nun odasındaki yenilmeyen "Noodle"ları fark ediyor ve onları topluluktan isteyip belli bir süre ofiste yemek olarak Noodle yiyorlar. Bir öğrenci olarak aldığın bursunu bile fikrine, girişimine yatırmak! Umutcan Hocam'ın bu azmi insana gerçekten ilham veriyor.
Yine kendisinin anlattığı başka bir hikaye de yatırımcı aramaları üzerine. Ekipte Umutcan Hocam'ın görevlerinden birisi "networking". Bundan dolayı sabah karşı ofisten çıktıkları o yoğun günlerde ekipçe bir oyun oynuyorlar. Ekip, Umutcan'a bir isim söylüyor ve Umutcan da rehberinde o isimde birisi varsa ertesi gün onu arıyor. Networking! Peki, o isim rehberde yoksa? O zaman da Erman'ı değil, Erhan'ı; Ozan'ı değil Osman'ı arıyor.
Burada not düştüğü önemli bir konu da yurt dışında katıldığı seminerlerden birisinde kendisine gelen "Telefonunda kaç kişinin numarası kayıtlı ve kaçını çekinmeden hemen şu an arayabilirsin?" sorusuyla alakalı. Evet, biz pek çok kişiyi tanıyoruz ama onlar bizi ne kadar tanıyor? Evet, biz o kişilere mail atabiliriz ama kaçının telefon numarasına sahibiz?
"Birisinin telefon numarasına sahip olmak bambaşka bir boyut."
Ekip bir araya geldikten sonra Evreka için para kazanmak adına başka işler de yapmışlar. Multify onlardan bir tanesi. Hatırladığım kadarıyla fikrin orijinal hali Berkay Hocam'a aitti. Multify'ı "Social Media Connection Calculator" diye özetlemek mümkün, ayrıntılı bilgiye ise ben şuradan ulaştım:
Ekşi Sözlük'te Multify ile ilgili okuduğum şu entry de çok hoşuma gitti "Abi şu mekana gidelim ya, şu kadar kişi check in yapmış!":
Swarm'ın ardından bu işlerin biraz daha Foursquare'e kayması ile ekip Twitter üzerinden logolarını kullandıklarına dair Foursquare'in CEO'suna bir mesaj atıyor. Tabii bir yandan da endişeliler, adamlar ne diyecek bu yaptığımıza? CEO, endişelerinin aksine üründen 3 tane sipariş ediyor cevap olarak! Ankara IF, Multify'ın başka taliplilerinden... En başında da dediğim gibi asıl amaçları Evreka için para kazanmak olduğundan Multify ile de çok zaman harcamamayı tercih etmişler.
Adil Hoca son Multify'ın ofiste olup olmadığını sorduğunda ise Umutcan, sonuncusunu Connected2me'nin kurucusu Ozan Yerli'ye verdiğini söyledi.
Yatırım arama süreci hakkında da pek çok şey öğrenme fırsatımız vardı konuk konuşmacı Umutcan Duman'dan. Yanılmıyorsam Turkcell'e bir görüşmeye gittiklerinde, Turkcell kendilerinden POC (Proof of Concept) istiyor. Umutcan da Berkay da Mert de Mehmet de toplantı sırasında tabii ki yaparız, hiç sıkıntı değil diyorlar. Toplantı bitiminde ise aslında hiçbirinin gerçekte POC'nin ne olduğunu bilmediği ortaya çıkıyor. Benzerini ben de Executive Summary için yaşamıştım. Tabii ki biliyorum Executive Summary'i yazmayı hiç sorun değil, demiştim. Oysa daha önce bir tane bile örneğini görmemiştim ve hatta ne işe yaradığını bile bilmiyordum. Evreka ekibi de POC için tıpkı böyle yapmış.
Proof Of Concept için:
"All investors are friends."
Tüm yatırımcıların arkadaş olduğunu unutmadan, yalan söylemeden ama bir o kadar da oynayarak sayısal sözler vermek gerekiyormuş sunumlarda. (Gelecekte şu kadar büyüyeceğiz, şu pazardan şu kadar kazanacağız, şu kadar tasarruf sağlayacağız - commitment - ) Bunu Evreka da yapmış. Yine de "Hayat biz planlar yaparken başımıza gelenlerdir." sözünde söylediği gibi tüm bu yatırımcı arayışının arasında 15 Temmuz olayı gerçekleşmiş. Eh haliyle tüm yatırımlar bir anda durmuş. Hatta Umutcan'ın anlattığına göre çalışanlarına 2 ay maaş verememişler.
"Onlara isterlerse ayrılabileceklerini, iş bulmaları konusunda yardımcı olacağımızı çünkü belli bir süre maaş veremeyeceğimizi söyledik. Buna rağmen kimse Evreka'dan ayrılmadı. Bu o zor dönemlerde bizim için iyi bir motivasyon olmuştu."
"Fake it till you make it"
Evreka ekibinin Noodle'dan daha etkileyici bir hikayesi varsa bu da "fake it till you make it" mottosuna dayanan Berkay'ın Ödemiş'teki çöpleri saatte bir tek tek kontrol ederek manuel bir şekilde ekibi bilgilendirmesi ve ekibin de sanki sensörler takılmış ve çoktan çalışıyormuş gibi davranmasıdır.
İşini saatte bir çöp kovası kontrol edecek kadar çok sevmek!
Umutcan, girişimciliği bir roller coaster'a benzetip mental açıdan da insanı çok yorduğunu söylemişti. Sabaha karşı ofisten çıktıklarını, saatte bir çöp kovası kontrol ettiklerini, akşam akşam 100. Yıl'da çöp kamyonu peşinde koştuklarını düşünürsek eğer girişimciliğin gerçekte bir hayat tarzı olduğunu fark etmek daha kolay oluyor. Bu hayat tarzını sevdikten, benimsedikten sonra işler zorlaşsa bile ve hatta saatte bir çöp kutusu kontrol etmen gerekse bile pes etmiyorsun ve sonunda ortaya Evreka gibi ilham veren şirketler ortaya çıkıyor.
Umutcan, öğrenciyken bu girişimcilik hayatına girişi de yine iki farklı pencereden yorumluyor. Çok kolay, çünkü öğrencisin. Düşünecek o kadar da fazla şeyin yok ve önünde pek çok kaynak var (bu kaynaklardan birisi para olmasa bile). Ancak diğer taraftan Challenging bir durum, cevap yine aynı, çünkü öğrencisin. Yine de bu sıralarda otururken kaybedecek çok da büyük bir şeyimiz olmadığına inanıyorum ben, bütün o Multify'lar, StajUp'lar hepsi birer deneyim!
Son olarak konuşmasının sonunda bizlere gösterdiği Evreka'nın deck/pitch'i ile ilgili aldığım notları paylaşmak istiyorum.
-Öncelikle her girişimin birden fazla deck'i olması gerekiyor. Bu noktada sen bunu kendin mi anlatacaksın, yoksa sunumu direkt gönderecek misin? Sunumu müşterine mi yapacaksın yoksa yatırımcına mı? gibi pek çok soru devreye giriyor. Üniversitede bile hala bazen sunumlarda upuzun paragraflar gördüğümden, Evreka'nın problemini/çözümünü/işi nasıl yaptığını birer cümlede açıklayan ve grafiklerle süslenmiş sunumunu hayranlıkla izlediğimi söylemeliyim.
Evet, tüm çözüm tek cümlede özetlenebilmişti!
-Umutcan'ın dikkat çektiği diğer bir unsur da sunumda rakiplerimizi nasıl gösterdiğimiz oldu. Eğer bu sunumu biz gerçekleştireceksek harita üzerinde rakiplerin yerlerini gösterip anlatmak mümkünken, sunumu bir yere göndereceksek bir tablo oluşturup rakiplerimizin özelliklerini ve bizim onlardan farklarımızı belirtmek daha iyi olabilirmiş.
-Sunumun odaklanması gereken bir kaç soru: Neden sen? Neden diğerleri değil de seni seçsinler? Sen diğerlerinden neyi farklı yapıyorsun?
-Son olarak Evreka'nın ilk yatırımcısı, bir melek yatırımcı, Aydın Hoca'nın verdiği tavsiye ile büyük yatırımcılara yaptıkları sunumlarda yatırımcılar başlığı altına melek yatırımcıları yazmamışlar. Adil Hoca burada melek yatırımcıların tanınmayacağına ama büyük yatırımcıların bilinirliklerinin olduğuna dikkat çekmişti.
SON NOTLAR
*Growth Team: Agresif bir şekilde potansiyel müşterileri, yatırımcıları arayan; şirketi en kısa zamanda büyütmeyi amaçlayan bir grup. Her şirkette böyle mi bilmiyorum ama Evreka'da CEO Umutcan Duman'ın LinkedIn'ini kullanarak da potansiyel müşteri ve yatırımcılara ulaşıyorlarmış. Hatta kimin, hangi saatte LinkedIn hesabını kullanacağına dair bir takvim bile varmış. Bir CEO'nun LinkedIn'i varken yenileri ile niye uğraşsınlar ki?
*Umutcan'ın bahsettiği ve ilgimi çeken bazı girişimler:
-İŞKOLİG: https://webrazzi.com/2011/12/21/iskolig/
*Rakiplerine ait bir video:
"We have already known how to fail"
Girişimcilik dersinde elde ettikleri çeşitli deneyimlerden, Evreka kurulurken çektikleri zorluklardan ve içlerindeki heyecandan bahsederek beni motive eden Evreka'nın CEO'su Umutcan Duman'a ve dersini dışarıya da açan Adil Oran Hocam'a çok teşekkür ederim. Eng101 dersinin 2. dersini asmasam ve gelmesem opportunity cost'u sandığımdan da büyük olacakmış :)
Elif Nisa Güler
Sevgili Elocan,
YanıtlaSilÖncelikle söylemeliyim ki önceki yazıların gibi bu yazını da çok beğendim. Belki daha önce de böyleydi ama bu yazında dikkatimi çeken bir şey oldu. Yazının "hikaye" kısmını verdikten sonra "faydalı" kısımları veriyorsun. Bu çok hoşuma gitti çünkü benim tuttuğum notlardaki hemen hemen her şeyi son kısımda açıklamış bir de üstüne Umut Duman'ın anlattığı hikayelerin çoğunu aklında unutmayıp, gerçi sen onları da not almışsındır, yazına aktarmışsın. Dediğim gibi, çok beğendim devamını hevesle bekliyorum.