30 Kasım 2019 Cumartesi

BA4137 Zafer Elcik ve Adil Oran ile Girişimcilik Dersi // OTSİMO

   Zafer Elcik Hocam'ı daha önce yine Adil Hocam'ın GİMER (ODTÜ Girişimcilik Merkezi: http://gimer.metu.edu.tr/ ) etkinlikleri kapsamında düzenlediği Girişimcilik Sohbetleri'nde dinleme fırsatı bulmuştum. Bu derse tekrar gitmemin nedeni ise geçtiğimiz aylarda nelerin değiştiğini 1. ağızdan dinleme şansı bulabilecek olmamdı, ki Zafer Hocam'ın yaptığı "Building & Scaling" başlıklarından oluşan Startup 101 sunumu da iyi ki tekrar gitmişim dedirtti.
   
   Hikaye Zafer Elcik'in Adil Hoca'nın "Girişimcilik" dersini almasıyla başlıyor. Adil Hocam'ın anlattığına göre Zafer Elcik, kendi şirketini kurmakla öylesine meşgulmüş ki girişimcilik dersinin ilk sınavından tam puan aldıktan sonra diğer sınavlara gelemeyeceğini söylemiş. Bu yüzden de dersi iki kez almış.

   Zafer Hocam'ın hala mezun olmadığını düşünürsek bu girişimcilik işlerinin ne denli fedakarlık istediğini fark edebiliriz sanıyorum. 

   "Otsimo ile her hafta bir ödül alıyorduk. O kadar ki artık ödülleri almaya gitmekten işe zaman ayıramaz hale gelmiştik."


   Otsimo'nun hikayesinin en ilham verici yanlarından birisi de Zafer Hocam'ın yanı başındaki bir probleme çözüm bulmuş olması:


    STARTUP 101

   Zafer Elcik de startup sözcüğünü tanımlarken Eric Ries'ın tanımını kullananlardan. Sanıyorum Adil Hocam'ın öğrencilerinin -buna ben de dahil- çoğunun tercih ettiği bir tanım :) 

   Bu ufak tanımdan sonra Zafer Elcik, aslında tüm bu girişimcilik işlerinin bir formülden ibaret olduğundan ve süreci hacklemekten bahsetti. Formül mü, hacklemek mi, nasıl yani? Okumaya devam edin!


BULDING (Let's start the journey!)

   1."It's not a one man show"

   Yapılan araştırmalara baktığımızda solo girişimcilerin takımlardan daha fazla başarısız olduğunu görüyoruz. Bu yüzden aslında her girişimcinin bir co-founder'a ihtiyacı var.
                      -The Hipster
                                  -The Hacker
                                                -The Hustler
Nasıl hacklersin?: Zafer Hocam'a göre bunun çözümü Hackatonlara gitmek! Bu tıpkı sevgilinizle tatile çıkmak gibi. Co-founderınızın yeteneklerini, 48 saat uyumadığında nasıl bir insana dönüştüğünü bedava sandviçler ve wifi ile rahatlıkla gözlemleyebileceğiniz yerler!

   2. Başlamak için paraya ihtiyacın yok!

İnsanlar genelde bahane üretirler. Fikir var, ofis yok; fikir var, yeterince donanımlı bilgisayar yok; fikir var, para yok...

Nasıl hacklersin?: Ofis yoksa toplantı yapabileceğin, tek bir kahveyle dahi saatlerce oturabileceğin Starbucks'lar var. Burada bence en büyük hack hikayeyi ve tüm bunları bize anlatan Zafer Elcik tarafından yapılmış.

ODTÜ ATOM (Animasyon Teknolojileri ve Oyun Merkezi) her yıl belli sayıda ekibi bünyesine katan, onlara iyi bilgisayarlar, ücretsiz çay/kahve ve masa/sandalye sağlayan bir merkez. Zafer Elcik, programa hiç başvurmadan gördüğü ilk masaya gidip orada çalışmaya başlıyor. Gerçekten ufacık olan bu masada çalışmak için sürekli ATOM'a gelip gidiyor ve bir gün ekiplerden birisinin masasının uzun zamandır boş olduğunu fark ediyor. Bir tarafta sürekli merkezi ziyaret eden birisi -Zafer Elcik- öteki tarafta programa kabul alsalar da kendilerine sunulan imkanı kullanmayan bir ekip... Zafer Elcik, o ufacık masasından sonra bu ekibin masasını sahipleniyor. Ozan Sönmez'in Hack'n Break'teki seminerinde defalarca "İsteyin, isteyin, isteyin" dediğini hatırlıyorum. Zafer Elcik de belli bir yeri olmamasına rağmen sürekli orada çalışarak ne kadar çok istediğini gösteriyordu bence. Eh, Adil Hoca'nın da bize sürekli hatırlattığı gibi: "Özür dilemek, izin istemekten daha kolay."

   3. Bir ürüne ihtiyacın var!

   Minimum emekle yapacağın ve insanların tepkilerini ölçmeni sağlayacak en azından bir prototip geliştirmek gerekiyor. "Minimum Viable Product"



Nasıl hacklersin?: Yapacağın ürünün, özellikle prototipin kusursuz olmasına gerek yok. -Burada Zafer Hocam Otsimo uygulamasının ilk halini göstermişti. Kendisinin photoshop kullanarak yaptığı, çok da renk uyumu olmayan, basit oyunlardan oluşan bir uygulama. Tüm bunlara rağmen Otsimo'nun ne yaptığını, neyi hedeflediğini anlayabiliyordunuz. Bugün baktığınızda bu "minimum viable product"tan sonra Otsimo kendi tasarımcılarına ve muhteşem renk uyumlarına sahip.

   4. Ölç! (Problemler ve ihtiyaçlar)

   Yaptığın şeyin çalışıp çalışmadığını, insanların bunu kullanıp kullanmadığını gözlemlemelisin. Mesela bir uygulamanın kaç bin indirildiği tek başına çok da bir anlam ifade etmiyor. Bu indirenlerden kaç tanesi senin kullanıcın olarak kalmaya devam etti? Hatta daha da ötesi bu indirenler uygulamayı indirdikten sonra kaç kere açtılar? Belki de başka bir uygulama zannettiler indirirken... Sen yeni bir özellik koyduğunda buna kaç kez tıklandı? Bunların hepsi birer ölçüm.

Nasıl hacklersin?: Google analytics gibi kullanıcıların davranışlarını inceleyebileceğin ölçüm platformları kullanmak. 


   5. Öğren! (Karar Verme Süreci)

   Aslında bu basamak bir önceki "Ölç" basamağı ile doğrudan ilişkili. Zafer Hocam'ın defalarca vurgu yaptığı üzere: "Eğer ölçüm sonucundan sonra hiçbir şeyi değiştirmiyorsanız, yanlış şeyi ölçüyorsunuz." Yukarda da bahsettiğim gibi, uygulamanızın kaç kere indirildiğine bakarak hiçbir şey değiştiremezsiniz.

SCALING (Join the dark side, we have cookies!)

   1) Para bulmak

   Öncelikle melek yatırımcılardan ardından da VCs'den yatırımlar alarak büyürken dikkat edilmesi gereken en önemli unsurlardan birisi yatırımları alırken karşılığında şirketin yüzde kaçını verdiğimiz. Buna dikkat etmediğimizde sonunda şirketin co-founder'ı olmamıza rağmen alınan kararlarda çok da söz sahibi olamıyoruz.
   
   Burada Zafer Hocam'ın bizlere gösterdiği bir grafik vardı. Özetleyecek olursam, şirketin ilk aşamasından itibaren sana gelen her yatırımcıya %20 hisse verirsen ilerleyen dönemlerde yukarıda bahsettiğimiz durumla karşı karşıya kalman işten bile değil. Diğer bir olaysa gelen tekliflere moral bozmadan ilerleyebilmek. Çok az yatırımlara şirketin çok büyük hisselerini isteyen yatırımcılar da ne yazık ki oluyormuş...



   Son olarak daha önce Adil Hocam'ın Fundamentals of Business dersinde de değindiği yazılım/internet şirketlerinin halka açılamamasından da bahsetti bu başlık altında Zafer Elcik. Bu noktada benim gibi kafası karışık olanları şu linke yönlendireceğim:


   2. Scaling the team!


   Kimleri işe alacağın, onların işlerini nasıl yaptıkları çok önemli. Building kısmında da söylediği üzere Zafer Hocam'ın "It is not a one man show." ve tek başına sen, her şeye yetişemezsin!


  
 Son olarak dünyanın pek çok yerinde kullanıcısı olduğundan Otsimo için de önemli olan Localization ile ilgili aldığım ufak notları da paylaşmak istiyorum:
   
   -Yeni ürününü ya da yeni bir özelliği nerede deneyeceğin çok önemli.
   -Unutmamalıyız ki, "Cultural translate is not Google Translate!"

Burada bahsedemediğim daha pek çok deneyimini bize aktaran ve iyi ki gelip dinlemişim dedirten Zafer Elcik'e ve dersini dışarıya da açıp böyle girişimleri dahası insanları tanımamızı sağlayan Adil Hocam'a çok teşekkür ederim :) Fatih İşbecer yazısı için takipte kalın!

Elif Nisa Güler 


10 Kasım 2019 Pazar

Mutluluk Bazen

   Mutluluk bazen çok sevdiğin bir abinle 3-4 saat accounting çalıştıktan sonra iş arkadaşlarınla Müjgan'da 1-2 saat goy goy yapmakmış.
   

6 Kasım 2019 Çarşamba

TADIMLIK 1: Kardeşler Uygur Mutfağı

   Çeşitli kültürlerin mutfaklarını denemekten aşırı keyif alıyorum. Bol görselli, tavsiyeli yeni serimiz Tadımlık'a hoş geldiniz!
   Serinin ilk yazısında geçen hafta keşfettiğimiz Kızılay/ANKARA'da bulunan Kardeşler Uygur Mutfağı var! Geçen senelerde Rumeysa ile Asian House Ankara'dan çıkmış akşamın bir vakti a101 ararken bu mekanın önünden geçmiştik, dalga geçerek! Çünkü ufacık, içi dolu turşucuk bir yer :) 



   Bu senenin başında ODTÜ Uzak Doğu Topluluğu'nun whatsapp grubundan bu mekana gittiklerini ve beğendiklerini okuyunca Şeyma ile bir şans vermeyi kararlaştırdık bu yere.




      Şeyma ile en iyi olduğumuz şeylerden birisi Google Haritalar kullanmak bile olsa ilk başta Kızılay'da dolanıp durduk çünkü başka bir Uygur Mutfağı daha varmış ve kapanmış... Neyse ki ben geçen sene önünden geçmiştim mekanın da bir şekilde ulaştık. (Kocatepe Camii arkası, Kocatepe'nin etrafını şöyle bir dolaşın görürsünüz sanıyorum.)
   İkimiz de çok açtık, ben etli bir şeyler yemek istiyordum, Uygular Budizm'e geçmişti, tarımla uğraşıyorlardı, Hunlar ve Göktürkler kadar avcılık tarafları yoktu. Ne yani şimdi et yok muydu? Salata ile mi doyacaktık? Bunları tartışarak mekana ulaşıp menüyü elimize aldığımızda hiç de öyle olmadığını gördük.





   Şeyma ile gittiğimizde Tatlı Ekşili Tavuk ve Özel Makarna Kavurması denedik. İkisinin tadı da farklı ve çok güzeldi. 








   Henüz yemekler gelmeden termosun içerisinde özel bir çay getiriyorlar. Bu kendi ikramları, para ödemiyorsunuz. 6 bardak çıkıyor üstelik. Bu şu demek oluyor, herhangi bir içecek söylemenize gerek yok!

  

    Porsiyonlar fazlasıyla doyurucu. Şeyma da ben de fazlasıyla aç olmamıza ve yemekleri çok beğenmemize rağmen bitirememiştik. Bunun üzerine paket yapabileceklerini söylediler. Ertesi öğlen yemekleri ısıttığımız zaman bile tatları hala yerindeydi!


   Ekin'in Uzak Doğu Lezzetleri sevdiğini bildiğimden bir sonraki ziyaretimizi onunla yaptık. Böylece ben de size Kardeşler Uygur Mutfağı'nın yanındaki otoparkın ücretinin yalnızca 1 TL olduğu bilgisini verebilir hala geldim, üstelik kapalı otopark! Yani arabanızla da gidebilirsiniz :)


   Ekin ile gittiğimizde yine Özel Makarna Kavurması (makarnasının içi dolu ve etinin tadı çok güzel, kesinlikle öneriyorum), siyah mantarlı tavuk ve Ekin'in salata sevdası sonucu Ispanak Kavurması Salatası (?) ya da öyle bir şeyler söyledik. 


   Birini bir yere götürdüğümde beğenmeyecek diye çok korksam da Ekin'den istediğim tepkiyi aldım!

"Elocan, ben buraya sadece Ispanak salatası yemeye bile gelirim. Çok iyi!"


Kardeşler Uygur Mutfağı, Uzak Doğu lezzetlerini deneyimlemek için fiyat/performans olarak en azından 9/10'u hak ediyor! Denemek isteyen dostlarıma eşlik etmekten büyük keyif alırım :) Bir sonraki durağımız Kudüs Mutfağı! Takipte kalın!

1 Kasım 2019 Cuma

BA4137 Umutcan Duman ve Adil Oran ile Girişimcilik Dersi

   31 Ekim Perşembe günü Adil Oran Hocam'ın BA4137 kodlu Entrepreneurship dersine Evreka'nın kurucularından Umutcan Duman'ı dinlemek için misafir öğrenci olarak katıldım. Girişimcilerin öykülerini dinlemeyi seviyorum, ODTÜ'lü girişimcilerin öykülerini dinlemekse bambaşka oluyor çoğu zaman. Benim oturduğum sıralarda oturmuş, Umutcan Hocam gerçekten oturmuş çünkü konuk konuşmacı olarak geldiği bu dersi zamanında almış, ve şu an bir sokak ötemde kendi şirketlerini kurmuş insanların hikayesi... Umutcan Hocam'ı dinlemek bir yönden daha diğerlerinden ayırıyordu onu belki, yaptığı işi gerçekten eğlendiği, sevdiği için yaptığını anlayabiliyordunuz.

"I do what I love, I love what I do"

   Muhtemelen ODTÜ Endüstri mühendisliğinden mezun olduktan sonra kurumsal hayata girmek onun için çok da zor olmayacaktı, iyi bir maaşa iyi bir şirkette başlama fırsatı da olurdu ama o gece ikiye kadar çalışmayı da gerektirse onu eğlendiren, mutlu eden işi seçmiş gibiydi.




   Hikayeyi anlatmaya en başından başlayalım, yani bugün gittiğim Adil Hoca'nın Entrepreneurship dersinden. Tam 6 yıl önce. Berkay ve Umutcan, Evreka'nın ilk co-founderları, bu derste tanışıyorlar. Adil Hoca'nın Fundamentals of Business dersinde de verdiği 'Elevator Pitch' (1 dakikalık kendini tanıttığın bir video çekme) ödevlerini izliyorlar birbirlerinin ve ardından "Ben bu adamla ekip olmalıyım!" diye düşünüyorlar, oluyorlar da.

   Bu sene benim hazırladığım elevator pitch'i de bir örnek olarak şuraya konduralım:




   Berkay ve Umutcan, Entrepreneurship dersi için birlikte StajUp adlı bir girişim yapıyorlar. Sorun, en basit şekilde anlatmak gerekirse herkes Coca Cola kimdir biliyor ama kimse Evreka kim bilmiyor. Stajyer arayan start-uplarla tıpkı bir dönem Umutcan gibi start-uplarda çalışmak isteyen öğrencileri bir araya getiriyor bu websitesi. 
   Umutcan, StajUp'u anlatırken "Eğer bu önünüze bir case study olarak gelse belki işe yaramayacağını, iyi bir fikir olmadığını ve bu işi yapabilmek için lisansa çok para harcamanıza rağmen bunu kimseye satamayacağınızı fark ederdiniz. Ama StajUp bizim fikrimizdi. İnsanın kendi fikri olunca her daim "It's gonna work" diyorsunuz."

   Bu bana Adil Hoca'nın yaptığı bir benzetmeyi hatırlattı... Girişimcilerin kendi fikirlerini bebekleri olarak görmesi ve tıpkı aileler gibi kendi bebeğini dünyadaki en güzel bebek sanması. Oysa o sadece senin olduğu için o kadar güzel duruyor...

   StajUp biraz da marketin küçüklüğünden dolayı sürdürülememiş ancak şu an bile sadece fikri duyduğumda: Vay be çok iyi fikir! diyorum çünkü ben de bu girişimcilik işlerini seven, ilgi duyan ve ilerde mutlaka bir start-up'ta da staj yapmak isteyen o 'küçük market'tenim.

   Adil Hoca, Berkay'ın da ilk projesini hatırlıyordu. Yine Entrepreneurship dersinde anlatılmıştı proje. Gardırobunuzdaki tüm kıyafetlerin fotoğrafını uygulamaya yüklüyorsunuz ve o sizin için modaya en uygun olan kombini oluşturuyor.


   Dersteki böyle ufak denemelerden sonra Berkay mezun olup Halıcı Yazılımevi'nde işe girmiş. Umutcan da kendi isteği ile okulu bir yıl uzatmaya karar vermiş. Neyse ki hikayeleri burada bitmiyor. Umutcan, yurt dışında katıldığı bir etkinlikten sonra fikri 'BULDUM' diyerek geri dönüyor. Çöp kutularına yerleştirdikleri sensörler ile doluluk oranlarını ölçecekler ve buna göre çöp kamyonu için bir rota oluşturacaklar. Böylece araç henüz dolmamış çöp kutularını boşaltmaya boş yere gitmemiş olacak.

   100. Yıl mahallesindeki çöpçüleri izliyorlar, çöp kutularına ayrıntılı olarak bakıyorlar. Hatta ilerde bir çöp arabasını videoya kaydetmeleri gerektiğinde de Adil Hoca, bir çöp kamyonunun ODTÜKent'e girdiğini görüyor ve hemen Umutcan ile Berkay'ı arayıp gelip videoyu çekebileceklerini söylüyor.

"Özür dilemek, izin istemekten daha kolay."

   Yine de Berkay ve Umutcan bu fikri Adil Hoca'ya ilk anlattıklarında Adil Hoca, "Yapmayın" diyor. İşin içine biraz da belediyelerin gireceğini düşündüğünden. Bu boyutta bakınca, ben de daha önce katıldığım UdemyTeaTalk'unda dinlediğim bir hikaye yüzünden aynı kanıya varabilirdim. 


*Belediyelerle, devletle iş yapacaksan unutma amaçları kazancı maksimize etmek değil; riski minimalize etmek. Ucuz bile satsan sürekli ve güvenli bir satıcı değilsen işi alamazsın.


   Oysa Berkay ve Umutcan bu çöp toplama işlerini devletin özelleştirdiğini ve şirketlerin enerji tasarrufunu önemseyeceklerini fark ediyorlar. Berkay henüz çalışmaya başladığı işinden istifa etmiş, Umutcan ise kendi isteği ile okulunu bir yıl uzatmış. Paraları yok, Umutcan'ın değimi ile ikisi de mühendislik işi yapmayı sevmeyen iki mühendis yani yazılımı yapacak adamları yok... Önce çeşitli networking etkinlikleri sayesinde yazılım yapacak Mert ve Mehmet'i buluyorlar. Hatta Mehmet araştırmacı asistanlıktan istifa edip yani akademiye teğet geçip katılıyor aralarına.


   Ekip kurulmuş bile olsa hala bir sorunları var: Para! Yatırımcıya ihtiyaçları var. Üstelik öyle bir durumdalar ki Umutcan, Verimlilik Topluluğu'nun odasındaki yenilmeyen "Noodle"ları fark ediyor ve onları topluluktan isteyip belli bir süre ofiste yemek olarak Noodle yiyorlar. Bir öğrenci olarak aldığın bursunu bile fikrine, girişimine yatırmak! Umutcan Hocam'ın bu azmi insana gerçekten ilham veriyor.

   Yine kendisinin anlattığı başka bir hikaye de yatırımcı aramaları üzerine. Ekipte Umutcan Hocam'ın görevlerinden birisi "networking". Bundan dolayı sabah karşı ofisten çıktıkları o yoğun günlerde ekipçe bir oyun oynuyorlar. Ekip, Umutcan'a bir isim söylüyor ve Umutcan da rehberinde o isimde birisi varsa ertesi gün onu arıyor. Networking! Peki, o isim rehberde yoksa? O zaman da Erman'ı değil, Erhan'ı; Ozan'ı değil Osman'ı arıyor.

   Burada not düştüğü önemli bir konu da yurt dışında katıldığı seminerlerden birisinde kendisine gelen "Telefonunda kaç kişinin numarası kayıtlı ve kaçını çekinmeden hemen şu an arayabilirsin?" sorusuyla alakalı. Evet, biz pek çok kişiyi tanıyoruz ama onlar bizi ne kadar tanıyor? Evet, biz o kişilere mail atabiliriz ama kaçının telefon numarasına sahibiz?

  "Birisinin telefon numarasına sahip olmak bambaşka bir boyut."

   Ekip bir araya geldikten sonra Evreka için para kazanmak adına başka işler de yapmışlar. Multify onlardan bir tanesi. Hatırladığım kadarıyla fikrin orijinal hali Berkay Hocam'a aitti. Multify'ı "Social Media Connection Calculator" diye özetlemek mümkün, ayrıntılı bilgiye ise ben şuradan ulaştım:


   Ekşi Sözlük'te Multify ile ilgili okuduğum şu entry de çok hoşuma gitti "Abi şu mekana gidelim ya, şu kadar kişi check in yapmış!":


  Swarm'ın ardından bu işlerin biraz daha Foursquare'e kayması ile ekip Twitter üzerinden logolarını kullandıklarına dair Foursquare'in CEO'suna bir mesaj atıyor. Tabii bir yandan da endişeliler, adamlar ne diyecek bu yaptığımıza? CEO, endişelerinin aksine üründen 3 tane sipariş ediyor cevap olarak! Ankara IF, Multify'ın başka taliplilerinden... En başında da dediğim gibi asıl amaçları Evreka için para kazanmak olduğundan Multify ile de çok zaman harcamamayı tercih etmişler.

   Adil Hoca son Multify'ın ofiste olup olmadığını sorduğunda ise Umutcan, sonuncusunu Connected2me'nin kurucusu Ozan Yerli'ye verdiğini söyledi.

   Yatırım arama süreci hakkında da pek çok şey öğrenme fırsatımız vardı konuk konuşmacı Umutcan Duman'dan. Yanılmıyorsam Turkcell'e bir görüşmeye gittiklerinde, Turkcell kendilerinden POC (Proof of Concept) istiyor. Umutcan da Berkay da Mert de Mehmet de toplantı sırasında tabii ki yaparız, hiç sıkıntı değil diyorlar. Toplantı bitiminde ise aslında hiçbirinin gerçekte POC'nin ne olduğunu bilmediği ortaya çıkıyor. Benzerini ben de Executive Summary için yaşamıştım. Tabii ki biliyorum Executive Summary'i yazmayı hiç sorun değil, demiştim. Oysa daha önce bir tane bile örneğini görmemiştim ve hatta ne işe yaradığını bile bilmiyordum. Evreka ekibi de POC için tıpkı böyle yapmış.

Proof Of Concept için:


 "All investors are friends."

   Tüm yatırımcıların arkadaş olduğunu unutmadan, yalan söylemeden ama bir o kadar da oynayarak sayısal sözler vermek gerekiyormuş sunumlarda. (Gelecekte şu kadar büyüyeceğiz, şu pazardan şu kadar kazanacağız, şu kadar tasarruf sağlayacağız - commitment - ) Bunu Evreka da yapmış. Yine de "Hayat biz planlar yaparken başımıza gelenlerdir." sözünde söylediği gibi tüm bu yatırımcı arayışının arasında 15 Temmuz olayı gerçekleşmiş. Eh haliyle tüm yatırımlar bir anda durmuş. Hatta Umutcan'ın anlattığına göre çalışanlarına 2 ay maaş verememişler. 

"Onlara isterlerse ayrılabileceklerini, iş bulmaları konusunda yardımcı olacağımızı çünkü belli bir süre maaş veremeyeceğimizi söyledik. Buna rağmen kimse Evreka'dan ayrılmadı. Bu o zor dönemlerde bizim için iyi bir motivasyon olmuştu."

"Fake it till you make it"

  Evreka ekibinin Noodle'dan daha etkileyici bir hikayesi varsa bu da "fake it till you make it" mottosuna dayanan Berkay'ın Ödemiş'teki çöpleri saatte bir tek tek kontrol ederek manuel bir şekilde ekibi bilgilendirmesi ve ekibin de sanki sensörler takılmış ve çoktan çalışıyormuş gibi davranmasıdır.

   İşini saatte bir çöp kovası kontrol edecek kadar çok sevmek! 

   Umutcan, girişimciliği bir roller coaster'a benzetip mental açıdan da insanı çok yorduğunu söylemişti. Sabaha karşı ofisten çıktıklarını, saatte bir çöp kovası kontrol ettiklerini, akşam akşam 100. Yıl'da çöp kamyonu peşinde koştuklarını düşünürsek eğer girişimciliğin gerçekte bir hayat tarzı olduğunu fark etmek daha kolay oluyor. Bu hayat tarzını sevdikten, benimsedikten sonra işler zorlaşsa bile ve hatta saatte bir çöp kutusu kontrol etmen gerekse bile pes etmiyorsun ve sonunda ortaya Evreka gibi ilham veren şirketler ortaya çıkıyor. 

   Umutcan, öğrenciyken bu girişimcilik hayatına girişi de yine iki farklı pencereden yorumluyor. Çok kolay, çünkü öğrencisin. Düşünecek o kadar da fazla şeyin yok ve önünde pek çok kaynak var (bu kaynaklardan birisi para olmasa bile). Ancak diğer taraftan Challenging bir durum, cevap yine aynı, çünkü öğrencisin. Yine de bu sıralarda otururken kaybedecek çok da büyük bir şeyimiz olmadığına inanıyorum ben, bütün o Multify'lar, StajUp'lar hepsi birer deneyim!

   Son olarak konuşmasının sonunda bizlere gösterdiği Evreka'nın deck/pitch'i ile ilgili aldığım notları paylaşmak istiyorum.

-Öncelikle her girişimin birden fazla deck'i olması gerekiyor. Bu noktada sen bunu kendin mi anlatacaksın, yoksa sunumu direkt gönderecek misin? Sunumu müşterine mi yapacaksın yoksa yatırımcına mı? gibi pek çok soru devreye giriyor. Üniversitede bile hala bazen sunumlarda upuzun paragraflar gördüğümden, Evreka'nın problemini/çözümünü/işi nasıl yaptığını birer cümlede açıklayan ve grafiklerle süslenmiş sunumunu hayranlıkla izlediğimi söylemeliyim.

Evet, tüm çözüm tek cümlede özetlenebilmişti!



-Umutcan'ın dikkat çektiği diğer bir unsur da sunumda rakiplerimizi nasıl gösterdiğimiz oldu. Eğer bu sunumu biz gerçekleştireceksek harita üzerinde rakiplerin yerlerini gösterip anlatmak mümkünken, sunumu bir yere göndereceksek bir tablo oluşturup rakiplerimizin özelliklerini ve bizim onlardan farklarımızı belirtmek daha iyi olabilirmiş.



-Sunumun odaklanması gereken bir kaç soru: Neden sen? Neden diğerleri değil de seni seçsinler? Sen diğerlerinden neyi farklı yapıyorsun?

-Son olarak Evreka'nın ilk yatırımcısı, bir melek yatırımcı, Aydın Hoca'nın verdiği tavsiye ile büyük yatırımcılara yaptıkları sunumlarda yatırımcılar başlığı altına melek yatırımcıları yazmamışlar. Adil Hoca burada melek yatırımcıların tanınmayacağına ama büyük yatırımcıların bilinirliklerinin olduğuna dikkat çekmişti. 

SON NOTLAR

*Growth Team: Agresif bir şekilde potansiyel müşterileri, yatırımcıları arayan; şirketi en kısa zamanda büyütmeyi amaçlayan bir grup. Her şirkette böyle mi bilmiyorum ama Evreka'da CEO Umutcan Duman'ın LinkedIn'ini kullanarak da potansiyel müşteri ve yatırımcılara ulaşıyorlarmış. Hatta kimin, hangi saatte LinkedIn hesabını kullanacağına dair bir takvim bile varmış. Bir CEO'nun LinkedIn'i varken yenileri ile niye uğraşsınlar ki?

*Umutcan'ın bahsettiği ve ilgimi çeken bazı girişimler:



*Rakiplerine ait bir video:





"We have already known how to fail"

Girişimcilik dersinde elde ettikleri çeşitli deneyimlerden, Evreka kurulurken çektikleri zorluklardan ve içlerindeki heyecandan bahsederek beni motive eden Evreka'nın CEO'su Umutcan Duman'a ve dersini dışarıya da açan Adil Oran Hocam'a çok teşekkür ederim. Eng101 dersinin 2. dersini asmasam ve gelmesem opportunity cost'u sandığımdan da büyük olacakmış :) 

Elif Nisa Güler