30 Ekim 2019 Çarşamba

Muhan Soysal Hocam

   Muhan Soysal was one of the first students of 'Barakalar ODTÜ'sü'. After graduating, he worked as a research assistant at METU BA Department, and he went to US for MBA and PhD education. Muhan Hoca who was taken MBA and PhD degrees at Cornell University came back to METU BA Department. He has been lecturing at METU BA Department until he died. Moreover, he was the first retired "hoca" of ODTÜ because of the age limit.
   Muhan Soysal has a lot of stories which prove his leadership qualities. Today, I will talk about these stories. Some of them are related to punctuality, look at different perspective, importance of practice and technology so on.
   Firstly, I have to say that Muhan Hoca established the first real PC lab at METU in the METU BA Department building. Moreover, computer engineering building didn't have PC lab which is as technological as lab of BA at that time. He taugh significance of knowing how to use computer his student with "Yoğurt Kabından Bozma" computers.
   Other technological application was taking photo all his students and take the attendance with using these photos. 
   He gave lots of life lessons to students. For example; he tought about dancing tango at all lectures of strategic management. Students took notes in these theoretical class for exam. After 1 month, he collected all students in one class and he said "Let's do Tango!" However, even if students know how to do Tango on a theoretical way, any BA students couldn't dance. Therefore, he proved significance of practice. 
   Some stories are related to exam questions of him. He asked one exam "Why?". Yes, it was question and he gave full point to his student who write "Why no?". Another story is that Muhan Hoca asked on the exam "What is risk?" and he gave permission go to library and a lot of time to source. However, answer was really easy: "That is risk."
   Story of looking different perspective is that one day Muhan Hoca came to class with Picasso's picture, and picture was drawn with surrealism. Therefore, it was not clear. After that, he showed Meninas's picture which is clear version of Picasso's picture and he said that "Nothing is clear. Therefore, you should see what blurred means, in the business life."




   Finally, I want to tell you one memory of Muhan Soysal. He thougth always about finding a new donation for our deparment BA. One day, he went to Vakıfbank and found İsmet Alver who was not only graduated at METU BA but also manager of Vakıfbank. He asked İsmet Alver:
-İsmetcim, I thought that if we put some chairs and tables on the coridor of our department, students don't have to go libraries in the snow or cold weather. Therefore, we need some donation."
   İsmet Alver said,
-My surname is Alver, Muhancım. I cannot give anything before I take something.
   Muhan Hoca has already prepared that,
-İsmetcim, remember my surname. Before I rob you and then I let you out!
   After this conversation, Muhan Hoca took what he wanted. Nowadays, I always study at these chairs and tables instead of going to libraries. I'm grateful to Muhan Hoca so much. He is one of my idols. If I had chance, I would have like to meet him. 




18 Ekim 2019 Cuma

ODTÜ İşletme, İş Yatırım Semineri

   


   Seza Hocam bu semineri mail attığında çok heyecanlandığımı ve ajandamı kontrol ettikten sonra o hafta ODTÜ Ekonomi Topluluğu ile yapacağımız belgesel izleyip üzerine tartışma işinin nasıl üstünü çizdiğimi çok iyi hatırlıyorum. Bölümde olan herhangi bir etkinlik beni çok mutlu ediyor, bölümüm genel olarak beni mutlu ediyor. Hele ki benim bölümümden mezun olmuş tecrübeli birisinden deneyimlerini dinlemeyi içeriyorsa bu aktivite, en öne oturmak için yarım saat önce gidiyorum.
   Etkinlik G108'de. İçimden de geçiriyorum gitmeden evvel, neden G110'da değil ki? Nasıl sığacağız oraya ya?, diye. Ancak mail herkese atılmış olmasına rağmen sınıfta yalnızca 30 küsür kişi olarak başlıyoruz seminere. Burada merak ettiğim bir nokta şu, opportunity cost'u neydi bu seminerin? Buna gelmeyen ekip o saatlerde ne yapmaktaydı? Her neyse, benim işime gelir. Gittim en öne oturdum. Hem konuşmacılarla daha rahat iletişim kuruyorum bu şekilde hem de dikkatimi dağıtabilme ihtimali olan her bir unsura arkamı dönmüş oluyorum.
   1987 mezunumuz Rıza Kutlusoy Hocam anlatmaya başladı, sunumunda da bir fotoğraf var. Nuray Hocam'ın dönemi, ikisi aynı dönemde mezun olmuşlar. (Bir şekilde Nuray Hocam yok ama fotoğrafta, nerede olduğunu kendisi de bilmiyor :) Fotoğrafta erkeklerde takım elbiseler, aman efendim kadınlarda elbiseler... Her gün böyle giyinmiyorduk, diye başladı hikayelerini anlatmaya Rıza Hocam. Aynı fotoğrafta Yapı Kredi Genel Müdürü Faik Açıkalın'ın olduğunu da eklemeden geçmedi.
   Rıza Hocam, ODTÜ işletmeden mezun olur olmaz askere gitmiş. Dönüşte ise tek hedefi para kazanmakmış. Bu durumda üç seçeneği varmış:
1. P&G, Unilever gibi şirketler (Bunlar bizim zamanımızda iyi okullardı, size gerçekten deneyim sağlarlardı, dedi. Ben hala öyle olduklarını düşünüyorum.)
2. IBM tarzı yerler, yani bir yerde satıcı olacağın ki bu Ankara olursa devlete; İstanbul olursa bankalara, özel kurumlara bir şeyler satarsın
3. Teftiş bölümü, özellikle İş Bankası Teftiş o dönemde çok para veriyormuş.
   Çok para verdiğinden dolayı Rıza Hocam 3.'yü tercih etmiş, zaten de bankacı olmak istiyormuş. O bekleyiş sürecinde pek çok yere CV'sini de yollamış. 1990'lı yıllar, adam CV yolluyor. Sunumun başından itibaren defalarca vurguladığı "ODTÜ işletme bölümü bana çok şey öğretti." sözünü bu CV yazma muhabbetinde de tekrarladı. "Bölüm bize CV yazmayı bile öğretmişti." diye ekledi.

29. saniye...



   Rıza Hocam'ın CV yolladığı yerlerden birisi de İzmir TEB şubesiymiş, çağırmışlar o da gitmiş.
+Ne yapmak istiyorsun sen?
-Bankacı olmak istiyorum.
+O zaman teftiş kuruluna gir, o işte iyi para var.
   Buradan da onayı alan Rıza Hocam en sonunda 1989 yılında İş Bankası'na girmiş ve tam 30 yıldır da orada çalışıyormuş. Müfettiş yardımcısı olarak başladığı bu yerde, IT departmanında da görev yapmış, menkul kıymetler müdürlüğünde de, risk müdürlüğünde de... Şube müdürü de olmuş, insan kaynakları, kurumsal mimari ve stratejide de çalışmış.
   Burada "Görünmez Kariyer Yolu" diye bir olgudan da bahsetti. Hiç beklemediği bir anda Galata şubesi müdürünün işten ayrıldığını ve yerine birisi atanması gerekince kendisini orada bulduğunu, söyledi. Hatta 2001 krizi zamanında İş Bankası'nın daha evvel aldığı bir liman/gemicilik şirketinin yönetim kurulu başkanlığını da yapmış.
   Bu yönetim kurulu başkanlığı sırasında menkullerin yerinde el değiştirdiği ilkesine gemi satın alırken şahit olmuş, Hong Kong'dan gemi satın almış.
   Sonra bir gün Somalili Korsanlar gemilerini kaçırmış. Bunun için yönetim kurulunda iki çözüm düşünmüşler:
1. İngilizlerden kiralık askerler ile gemiyi korumak ki bu riskli bir şey çünkü gemide silah bulundurmak normalinde yasak
2. Panik odası, gemiyi korsanlar bastığında mürettebatın kaçabileceği ve gemiyi komuta ederken dışarıdan yardım çağırabileceği bir oda.
   En sonunda yönetim kurulundan panik odası yaptırma kararı çıkmış ve gerçekten de bir sonraki korsan kaçırmasında mürettebat sağ salim kurtulmuş.
   Bunları anlatırken hep "Nasıl oldu bilmiyorum... Ben böyle kararlar almayı, risk yönetimini hep bir şekilde ODTÜ işletme bölümünde öğrendim." diye tekrarladı durdu Rıza Hocam. Ne yalan söyleyeyim, bu konuşmadan pek çok şey öğrensem de benim için işin en tatmin edici kısmı oldu. İşletme hakkında söylenen asılsız şeylere kulağımı tıkamayı başarabilsem de insan bazen böyle sözler duymak istiyor.


   Rıza Hocam aynı yerde bunca yıl çalışabilmesinin de İş Bankası ile ilgili olduğunu söyledi. Aynı bankanın çatısı altında birden çok iş yapmış. "Aynı kurum, onlarca iş..." Bayındır hasteneleri başında da çalışmış! Pek çok işte çalıştığını anlatırken Muhan Hocamız'dan da bahsetti. Muhan Hoca zamanında 'yoğurt kasesinden bozma' bilgisayarla bize Lotus 1,2,3, Lindo, Lineer Programming öğretmeseydi o işleri yapamazdım, dedi. O kadar etkilemiş ki Muhan Hoca'nın kampüste yalnızca bilgisayar bölümünde bilgisayarlar varken işletmeye bir bilgisayar laboratuvarı açıp işletme öğrencilerine çeşitli eğitimler sağlaması, Rıza Hocam hala o sınavlarda sorulan soruları hatırlıyordu. Hatta seminerde Nuray Hocam'la beraber o sorular üzerine de konuştular. 
   O bilgisayar laboratuvarında öğrendiklerinin hayatını nasıl kolaylaştırdığını ise şöyle anlattı: Yeni bir mezun olarak İzmir İş Bankası şubesine atandığında kendisini 'Teminat Mektupları Komisyonu'na yollamışlar.  800 tane tek tek girilecek mektup varmış. Rıza Hocam, örneklem üzerinden gidelim, dediyse de kimse onu dinlememiş. En azından bir bilgisayar yok mu her ay tekrar tekrar yazmak zorunda kalmasak tüm mektupları, tabii kendisi bölümünden alışık bilgisayar kullanmaya... Yok, demişler. El mahkum o da çalışmaya başlamış.
"Ama bir taraftan da sürekli daha kolay yollar üretmeye çalışıyorum, ODTÜ'lüyüm ya. Bana bölümümde öğretilenleri düşünüp içimden bu iş böyle olmaz. Şu kadar verimsizlik var bunda, diye geçiriyorum."
   Bir gün işi üniversite okumamış olsalar da işlerini iyi bilen, gayet de muntazam yapmaya özen gösteren ve genelde kendi halinde insanlar olan muhaberatçilerden birinin odasına düşüyor. Teleks kullanılarak gönderilen mektuplarının kaydının tutulduğu bir oda. Her taraf kağıt, o kağıtların arasında bir yerde de bir bilgisayar görüyor Rıza Hocam. Telekste yapılacak işler için kullanılıyormuş meğerse. ODTÜ işletmenin bilgisayar laboratuvarında öğrendikleri ile o bilgisayarın teminat mektuplarının işlenmesinde kullanılmasını sağlıyor.
   Ardından bu yaşadığı deneyim onu Ankara'daki Bilgi İşlem kısmına taşıyor. Şube müdürlerinin, diğer iş bankası çalışanlarının toplandığı ve genel müdüre deneyimlerini anlattığı bir toplantı sayesinde oluyor bu da. Şube müdürlerinden gönüllüler çıkıp anlatıyor neler yaptıklarını, ancak hepsi genel müdürden sert tepkiler alıyorlar. En sonunda elini kaldıran kimse olmayınca, Rıza Hocam henüz bir çaylak olmasına rağmen elini kaldırıp bu yaşadıkları olayı anlatıyor. Genel müdürün de hoşuna gidiyor durum, sen misin ben bilgisayardan anlıyorum, bakın bu işleri yapıyorum diyen hooop Rıza Hocam'ı IT bölümüne atıyor. 
   Yalnız IT bölümüde kullanmamış ODTÜ işletmede öğrendiği bilgileri Rıza Hocam, 2006 yılında Sermaye Piyasaları (İş Yatırım) başına gelince de Ergun Yener'den aldığı Investment Management dersini hatırlıyormuş sık sık. Ergun Yener Hocam şöyle başlamış derse,
"Ben size para kazanmayı değil, mantıklı para kaybetmeyi öğreteceğim."

İş Yatırım Neler Yapıyor?
*Bilanço kullanmaktan para kazanıyorlar
*Yurt içi ve yurt dışı olmak üzere piyasa gruplarını inceleyen araştırma grupları var
*Yurt içinde işlem gören hisse senetlerini inceliyorlar
*İleri teknoloji ve yüksek zekayı kullanarak ucuza alıp pahalıya satıyorlar
*Aile şirketlerinin 2. nesil, 3. nesil sahipleri yeni alanlara girmek, büyük holdinglerse bazı alanlardan çıkmak istiyor onlara stratejik danışmanlık veriyorlar (10 milyon dolardan başlayıp 200 milyon dolara kadar büyüyen ve 6-8 ay süren işler) 
*Ben girişimcilik adına ne yaptıklarını sorduğumda ise İstanbul Kolektif House'da (bilmeyenler araştırsın, bence önemli sayılabilecek bir yer) Workup adlı bir girişimcilik programı yaptıklarını söyledi Rıza Hocam.
Şu ana kadar iki start-up'a yatırım yapmışlar:

İş Yatırıma Nasıl İnsanları Bekliyorlar?
*Müşteriyle rahat iletişim kurup müşteriyi alanına hakim olduğuna ikna edebilecek, AKIL SATABİLECEK
*Piyasaları bilecek, sebep-sonuç çıkartabilecek (Bunun için Financial Times takip etmemizi önerdi ODTÜ İnşaat mezunu Kaan Hocam, kendisinin tavsiyesine uydum. 50 gün anlamasanız da okumaya devam edin, 51. gün farkı göreceksiniz, diye de eklemişti.)
*Quantitive yazılıma kafayı takmış
*C++ ya da Python üzerinden data analizi yapabilecek, big data üzerine çalışabilecekleri
*IA ile İş Yatırım'ın kendi aklını yoklamasını sağlayacak ve deyim yerindeyse orada çalışanları çoklayabilecek 
insanları bekliyorlar.

SON NOTLAR VE BU SEMİNERDEN ÖĞRENDİĞİM BAZI TERİMLER

+İş dünyasında çoğunlukla 4 işlemle iş yapıyorsunuz, bunun da ikisini nadiren kullanıyorsunuz. (Buraya kadar yazımı okuyabilmiş birine bu cümlenin bir metafor olduğunu anlatmam gerekmez diye umuyorum)
+Beni mutlu eden bir olay sabah derste öğrendiğim birkaç terimin bu seminerde geçmesi ve "Aaaa ben bunları öğrendim derste!" farkındalığı oldu.
+Kaan Hocam'ın anlattığı bir anıyı da paylaşmak istiyorum. Büyük bir şirket devri olacakmış. Bir taraf da Hindistanlı. Bir şekilde bu olay basına yansımış. Hani bir aksilik olsa, imzalanamasa tüm basın şirket binasının önünde bekliyor... Neyse, sıkıntı yok diye düşümüş Kaan Hocam. Zaten piyasalar kapandı, bugün de işler gayet iyiydi. Ancak tüm bunlara rağmen Hindistanlılar gelmemiş. Sebep olarak da şirketlerinin falcılarının bugün bu şirket evliliğine izin vermemesiymiş. Yani siz iş yaparken, Fundamental of Business dersinde de öğrendiğimiz üzere kişilerin kültürlerini de göz önüne almalısınız.

Arbitraj fiyat farklarından yararlanmak amacıyla para, kıymetli maden, tahvil ve hisse senedi alıp satma işlemidir. Farklı piyasalarda aynı menkul kıymetler için farklı denge fiyatları oluşmuş olması durumunda, menkul kıymetlerin ucuz olduğu piyasadan alınarak daha pahalı olduğu piyasada satılmasıdır. Vikipedi

A swap is a derivative in which two counterparties exchange cash flows of one party's financial instrument for those of the other party's financial instrument. The benefits in question depend on the type of financial instruments involved. Wikipedia

Varant; finans sektöründe, varant yatırımcısına bir dayanak varlığı, belirli bir fiyattan ve belirli bir vade içerisinde alma ya da satma hakkı veren finansal enstrümandır. Temel olarak ALIM varantları ve SATIM varantları olarak ikiye ayrılmaktadır. Vikipedi


ELİF NİSA GÜLER

12 Ekim 2019 Cumartesi

THE GATHERING

     
 I went to Cermodern on September 27th with my roommate. Indeed, I had gone to Cermodern before, but this time there was a special exhibition which is The Gathering. I admire the Gathering and my roommate read the book which is related to the Gathering. We discussed primitive people and their fascinating life in the Gathering. Therefore, even if I have not had this assignment, I would have gone there.



     The Gathering was more than an exhibition. It has consisted of 3 parts. The first part was really dark. If you want to see the mysterious journey of humankind, you have to look cautiously. Then, you can watch how primitive people had lived with wild animals and natural events. Another enchanting feature was the blue atmosphere. The screen which was established in front of the blue lamps so you can feel as is you were living among the people of the Gathering in ancient times.


     The second part was related to the story of the Gathering. Screens were established as a funnel and you could go in these funnels. Pictures and videos were projected to these screens. The creepy sound was explaining what people of the Gathering thought, how they have learned portraying the complex world, and the like. The story was told in English and Turkish. The moon, stars and the sun were on the foreground because these were significant fort he community of the Gathering.



     The third part was the most enchanting part. Firstly, I saw a big screen and chairs which were in front of the screen. If you are tired, you can rest and watch strange patterns on the screen. However, you should not play around too much because the real show is waiting behind the screen. When I entered a circular room which is behind the screen, I was shocked. There was an interactive part in the middle of the room and walls were used as an interactive table. That was really impressive experience for me. I watch the show 4 times. The exhibition was not crowded. As a result, me and my roommate sat down and we enjoyed. 


     If you are interested in primitive people and their life, you should visit Cermodern until December 31. They put together art and technology. Tickets of the Gathering is only 30 TL. It totally worths it!

THIS WAS MY BUSINESS PRACTISE WORKSHOP ASSIGNMENT. 

9 Ekim 2019 Çarşamba

DAVRANIŞSAL ESNEME SEMİNERİ NOTLARIM, Orta Doğu Teknik Erteleme Üniversitesi


"+Neden geldin buraya?
-İyi hissetmek istiyorum.
+İyi hissetmen gerekli mi?
...
-O zaman duygularımı ve düşüncelerimi kontrol edebilmek istiyorum.
+Maalesef bu mümkün değil."
   Gelenlerin bir kısmı bu cevabı aldığında muhtemelen dışarı çıkıp bunun duygu ve düşünceleri kontrol etmeyi öğretebileni yok mu?, diye sormak istiyor. Çünkü biyologların da söylediği gibi merkez dogma yani insanın işletim sistemi insanı buna itiyor, iyi olmak zorunda hissetmeye. Bu merkez dogmaya göre bir sorunumuz, bozuk parçamız var ve hedefimiz de iyi hissetmek. Anlayacağınız insan bozuk parçasını arıyor, onu bulmak ve düzeltmek istiyor. Sanki o parçayı düzelttiğinde bir makine gibi takır takır çalışacak gibi hissediyor...
   ***
   Akıl, Arapça bir sözcük olup "Devenin dizine bağlanan ip" manasına geliyor. Semineri yapan Ali Bayramoğlu ise şöyle diyor: "Ben bir bilim insanıyım ve akıl benim için kutsal bir şey değil. Akıl, tıpkı pense gibi basit bir araç. Kitabın kapağında da yazdığı gibi, aklını kaçır hayatı yakala!"
   ***
   "Ne düşündüğümüzden çok, nasıl düşündüğümüz daha önemli. Bunu fark etmek gerekiyor."
Açıkçası kendisinin bu sözünü çok da anlamadım. Ancak Ali Hocam bu cümleyi kurmadan biraz evvel birazdan saçmalayacağım belki, bilim felsefesi böyledir. Önce saçma gelecek ve dinledikçe, belki beni birkaç kez diledikten sonra ancak mantıklı gelmeye başlayacak, demişti. Bu sözlerinden dolayı şimdilik kendisi ile iletişime geçmeyip yukarıdaki cümleyi kendi kendime ve çevremdeki insanlarla sohbet ederek anlamaya çalışacağım.
   ***
   Ali Bayramoğlu babasından ötürü hacker ahlakı ile büyümüş bir çocuk. Peki, nedir bu hacker ahlakı? "Eğer bir hata varsa bunu kullanıcıya söyle!" Çünkü eğer sorun programdaysa kullanıcı ne kadar çalışırsa çalışsın bir işe yaramayacak. Kullanıcı her mavi ekranı gördüğünde sorun bende mi, diye düşünecek.
   Programlar hakkında değinilmesi gereken diğer bir nokta da şu, bir programı ya siz kullanırsınız ya da o program (yazılımcıları) sizi. Kimin kimi kullandığına da dikkat etmekte fayda var. 
   ***
   "Sorun balıklarda mı yoksa suda mı?" Bizler de dil denizinde yüzen balıklar gibiyiz. Öyle benimsemişiz ki bunu fark edemiyoruz bile.
   Bir Türk Fransızca bilmediği halde bir Fransız'ı taklit edebiliyor; İtalyanca bilmediği halde İtalyanca konuşan birisi gibi davranabiliyor oysa o Türk'ten Türkçeyi taklit etmesini istesek ne olur? Kendi ana dilini neden taklit edemez? Çünkü dışarıdan nasıl duyulduğunu bilemez.
   "Ben dışarıdan nasıl duyuluyorum?"
   Sorun balıkta değil, sorun suda!
   ***
   Sorun durumlarda değil, o durumları nasıl değerlendirdiğimizde, demişti Ali Hocam. 
   ***
   Kapitalist sistem önümüzde 2 litrelik bir kola şişesi getiriyor ve bunda hiç kalori yok, diyor. Bu tıpkı "Oruç bozmayan baklava" hikayesi gibi. Sonuç da benzer üstelik ve büyüklerimizin de dediği gibi, eğer birisi size oruç bozmayan baklava ikram ederse yemeyin. Muhtemelen bozar çünkü. 
   Bu bir paradoks gibi aslında. Bilim insanları hareket etmenin kilo vermeye yardımcı olduğunu fark ettiklerinde fitness devrimi oluyor. Fitness patlaması ile birlikte her nedense obezite de artıyor. Aynı şekilde günümüzde artık psikoloji kitaplarına, antidepresanlara, psikologlara ulaşmak eskisine göre çok daha kolay. Tüm bunların sayısı, psikoloji öğrencilerinin sayısı uçmuş durumda. Aynı hızla artan diğer şey ise psikolojik sorunlar. 
***
   İnsanlar iyi hissetmeyi dost, hedef olarak; duygusal acıyla teması ise düşman, sorun olarak görüyor. Oysa acıyla temas etmek bir sorun değil, tıpkı sorunun balıkta değil suda olması gibi! Mesela 'Nasılsın?' sorusunun doğru bir cevabı var mı? İnsanlar bu sorunun bile doğru bir cevabı olması gerektiğini düşünüyor. "Fine, thanks and you" gibi refleks oluşturuyoruz tam da bu sebepten. İyi olmalıyız, iyi hissetmeliyiz...
***
   Yabancıların Can Yücel'i Mark Twain'ın (Onlar da her özlü sözü Mark Twain'a atfediyorlar) dediği gibi "Başımıza bela açan şeyler bilmediğimiz şeyler değil; doğru bildiğimiz, emin olduğumuz şeylerin yanlış olmasıdır."
***
   Bebek ağladığında sorun bebeğin ağlaması değil, sorun bebeği ağlatan şey. Öğrenebiliyorsak bu sorunu öğrenmeli bunu da yapamıyorsak bebeğe sarılıp ağlamanın yanlış bir şey olmadığını hissettirmemiz lazım. Ama sorun şu ki bu bebek büyüyecek ve konuşmayı öğrenecek. Konuşmayı ise ilk başta bahsettiğimiz merkez dogmaya göre öğrenecek, merkez doğma ağlamak kötü hedef iyi olmak diyor. Konuşmayı öğrenen çocuk haliyle oyuncak ayısına "Ağlama ayıcık ağlama" diyor.
***
   +x işine başladın mı?/x işini yaptın mı?
   -Hocam iyi hissetmiyordum...
Erteleme sorunu için verilebilecek en iyi tavsiye, erteleme sorunu olmalı. Bir örnek verecek olursak. Senin tez yazman gerekiyor, ama kendini tez yazacak kadar iyi hissetmiyorsun. Diyorsun ki 1 bölüm dizi izleyeyim kendimi iyi hissedeyim sonra başlarım. Dizi boyunca kendini iyi hissetsen dahi bölümün sonuna geldiğinde zaman kaybettiğin için artık en başından daha iyi hissetmen gerekiyor. Eh, artık bir bölüm dizi seni iyi hissettirmeye yetmez bu kez 3 bölüm ardı ardına izliyorsun. Sonuçta en baştakinden kat be kat kötü hissettiğin için kendi kendine, ben çıkıp bir gezeyim sonra açık kafa ile oturayım başına tezin diyorsun. Girdiğin mağazalarda görevliler: "Hoş geldiniz, tezinize başlamadınız ama yeni ürünlere bakmak ister misiniz?" diye soruyor adeta, attığın her adımda daha da kötü hissediyorsun: tez yazmalıyım, tez yazmalıyım, tez yazmalıyım... Eve geliyorsun akşam olmuş, saat 20.00. Bu kez diyorsun ki kendine, ben şimdi uyuyayım sabah 6'da kalkıp aydın kafayla çalışırım. Saat 6'da kalkabileceğin bir soru işareti ya, diyelim ki başardın. Bu kez de, ben şimdi bir sağlam uyuyayım 12, 13'e kadar daha da sağlam başlayayım...
   İşte bu nasıl bir yılı yiyip bitirebileceğinin özeti. İyi hissetmeyi bekleme, başla.
***
   Bir gün bir mantıkçı yamyamların eline düşüyor. Yamyamlar mantıkçıya onu nasıl yiyeceklerini soruyorlar. Eğer mantıkçı doğru bilirse onu kızartacaklar, yanlış bilirse haşlatacaklarını söylüyorlar. Bunun üzerine mantıkçı onu haşlatacaklarını söylüyor. İşte o anda yamyamlar bir paradoksun içine düşüveriyorlar, çünkü paradokslar böyledir. Fark etmeden içlerine çekiverirler bizi. Eğer mantıkçıyı haşlatırlarsa mantıkçı doğru söylemiş olur, oysa mantıkçı yanlış söyleseydi onu haşlatacaklardı. O halde mantıkçıyı kızartsınlar, ama bu kez de mantıkçı yanlış cevap verdiği halde doğru cevap vermiş gibi davranıyorlar...
   Yamyamlar uzun bir düşünme ve açlık sürecinden sonra gidip dertlerini civardaki bir matematikçiye anlatıyorlar. O da şöyle diyor, "Böyle bir kabile var mı gerçekten?"
***
"Hayatta bir şeyler yapmam için iyi hissetmem gerekiyor." Bu bilimsel bir bilgi değil. Düşün bunlarca yıldır olan Homo Sapiens sence bu noktaya iyi hissetmeleri sayesinde mi geldi? Yola çıkman için havanın iyi olması şart mı gerçekten, bunu bir düşün. Sorunun kaybolmuşluk, hedefinse değerlerine ulaşmak. Senin değerlerine...
   Olumsuz duygulardan kurtulmaya çalışırken istemeden olumlu duygulardan da kurtuluyorsun çünkü. Tek şişeyi çift görüp, birini kırınca ikisinden de olan şaşılar gibi oluyorsun. Basit bir örnek verirsek, eğer o büyük sunuma başlamak için kaygının geçmesini beklersen belki o kaygı asla geçmeyecek ve üzerine bir de kendini ifade edememenin kaygısını çekeceksin.






Elif Nisa GÜLER tarafından tutulmuş, 7 Ekim 2019 Pazartesi ODTÜ Yüksel Amfi A3'te ALİ BAYRAMOĞLU tarafından yapılmış Davranışsal Esneme Semineri Notları

Not: Videoları ben ekledim, seminerle alakası yok.