9 Ekim 2019 Çarşamba

DAVRANIŞSAL ESNEME SEMİNERİ NOTLARIM, Orta Doğu Teknik Erteleme Üniversitesi


"+Neden geldin buraya?
-İyi hissetmek istiyorum.
+İyi hissetmen gerekli mi?
...
-O zaman duygularımı ve düşüncelerimi kontrol edebilmek istiyorum.
+Maalesef bu mümkün değil."
   Gelenlerin bir kısmı bu cevabı aldığında muhtemelen dışarı çıkıp bunun duygu ve düşünceleri kontrol etmeyi öğretebileni yok mu?, diye sormak istiyor. Çünkü biyologların da söylediği gibi merkez dogma yani insanın işletim sistemi insanı buna itiyor, iyi olmak zorunda hissetmeye. Bu merkez dogmaya göre bir sorunumuz, bozuk parçamız var ve hedefimiz de iyi hissetmek. Anlayacağınız insan bozuk parçasını arıyor, onu bulmak ve düzeltmek istiyor. Sanki o parçayı düzelttiğinde bir makine gibi takır takır çalışacak gibi hissediyor...
   ***
   Akıl, Arapça bir sözcük olup "Devenin dizine bağlanan ip" manasına geliyor. Semineri yapan Ali Bayramoğlu ise şöyle diyor: "Ben bir bilim insanıyım ve akıl benim için kutsal bir şey değil. Akıl, tıpkı pense gibi basit bir araç. Kitabın kapağında da yazdığı gibi, aklını kaçır hayatı yakala!"
   ***
   "Ne düşündüğümüzden çok, nasıl düşündüğümüz daha önemli. Bunu fark etmek gerekiyor."
Açıkçası kendisinin bu sözünü çok da anlamadım. Ancak Ali Hocam bu cümleyi kurmadan biraz evvel birazdan saçmalayacağım belki, bilim felsefesi böyledir. Önce saçma gelecek ve dinledikçe, belki beni birkaç kez diledikten sonra ancak mantıklı gelmeye başlayacak, demişti. Bu sözlerinden dolayı şimdilik kendisi ile iletişime geçmeyip yukarıdaki cümleyi kendi kendime ve çevremdeki insanlarla sohbet ederek anlamaya çalışacağım.
   ***
   Ali Bayramoğlu babasından ötürü hacker ahlakı ile büyümüş bir çocuk. Peki, nedir bu hacker ahlakı? "Eğer bir hata varsa bunu kullanıcıya söyle!" Çünkü eğer sorun programdaysa kullanıcı ne kadar çalışırsa çalışsın bir işe yaramayacak. Kullanıcı her mavi ekranı gördüğünde sorun bende mi, diye düşünecek.
   Programlar hakkında değinilmesi gereken diğer bir nokta da şu, bir programı ya siz kullanırsınız ya da o program (yazılımcıları) sizi. Kimin kimi kullandığına da dikkat etmekte fayda var. 
   ***
   "Sorun balıklarda mı yoksa suda mı?" Bizler de dil denizinde yüzen balıklar gibiyiz. Öyle benimsemişiz ki bunu fark edemiyoruz bile.
   Bir Türk Fransızca bilmediği halde bir Fransız'ı taklit edebiliyor; İtalyanca bilmediği halde İtalyanca konuşan birisi gibi davranabiliyor oysa o Türk'ten Türkçeyi taklit etmesini istesek ne olur? Kendi ana dilini neden taklit edemez? Çünkü dışarıdan nasıl duyulduğunu bilemez.
   "Ben dışarıdan nasıl duyuluyorum?"
   Sorun balıkta değil, sorun suda!
   ***
   Sorun durumlarda değil, o durumları nasıl değerlendirdiğimizde, demişti Ali Hocam. 
   ***
   Kapitalist sistem önümüzde 2 litrelik bir kola şişesi getiriyor ve bunda hiç kalori yok, diyor. Bu tıpkı "Oruç bozmayan baklava" hikayesi gibi. Sonuç da benzer üstelik ve büyüklerimizin de dediği gibi, eğer birisi size oruç bozmayan baklava ikram ederse yemeyin. Muhtemelen bozar çünkü. 
   Bu bir paradoks gibi aslında. Bilim insanları hareket etmenin kilo vermeye yardımcı olduğunu fark ettiklerinde fitness devrimi oluyor. Fitness patlaması ile birlikte her nedense obezite de artıyor. Aynı şekilde günümüzde artık psikoloji kitaplarına, antidepresanlara, psikologlara ulaşmak eskisine göre çok daha kolay. Tüm bunların sayısı, psikoloji öğrencilerinin sayısı uçmuş durumda. Aynı hızla artan diğer şey ise psikolojik sorunlar. 
***
   İnsanlar iyi hissetmeyi dost, hedef olarak; duygusal acıyla teması ise düşman, sorun olarak görüyor. Oysa acıyla temas etmek bir sorun değil, tıpkı sorunun balıkta değil suda olması gibi! Mesela 'Nasılsın?' sorusunun doğru bir cevabı var mı? İnsanlar bu sorunun bile doğru bir cevabı olması gerektiğini düşünüyor. "Fine, thanks and you" gibi refleks oluşturuyoruz tam da bu sebepten. İyi olmalıyız, iyi hissetmeliyiz...
***
   Yabancıların Can Yücel'i Mark Twain'ın (Onlar da her özlü sözü Mark Twain'a atfediyorlar) dediği gibi "Başımıza bela açan şeyler bilmediğimiz şeyler değil; doğru bildiğimiz, emin olduğumuz şeylerin yanlış olmasıdır."
***
   Bebek ağladığında sorun bebeğin ağlaması değil, sorun bebeği ağlatan şey. Öğrenebiliyorsak bu sorunu öğrenmeli bunu da yapamıyorsak bebeğe sarılıp ağlamanın yanlış bir şey olmadığını hissettirmemiz lazım. Ama sorun şu ki bu bebek büyüyecek ve konuşmayı öğrenecek. Konuşmayı ise ilk başta bahsettiğimiz merkez dogmaya göre öğrenecek, merkez doğma ağlamak kötü hedef iyi olmak diyor. Konuşmayı öğrenen çocuk haliyle oyuncak ayısına "Ağlama ayıcık ağlama" diyor.
***
   +x işine başladın mı?/x işini yaptın mı?
   -Hocam iyi hissetmiyordum...
Erteleme sorunu için verilebilecek en iyi tavsiye, erteleme sorunu olmalı. Bir örnek verecek olursak. Senin tez yazman gerekiyor, ama kendini tez yazacak kadar iyi hissetmiyorsun. Diyorsun ki 1 bölüm dizi izleyeyim kendimi iyi hissedeyim sonra başlarım. Dizi boyunca kendini iyi hissetsen dahi bölümün sonuna geldiğinde zaman kaybettiğin için artık en başından daha iyi hissetmen gerekiyor. Eh, artık bir bölüm dizi seni iyi hissettirmeye yetmez bu kez 3 bölüm ardı ardına izliyorsun. Sonuçta en baştakinden kat be kat kötü hissettiğin için kendi kendine, ben çıkıp bir gezeyim sonra açık kafa ile oturayım başına tezin diyorsun. Girdiğin mağazalarda görevliler: "Hoş geldiniz, tezinize başlamadınız ama yeni ürünlere bakmak ister misiniz?" diye soruyor adeta, attığın her adımda daha da kötü hissediyorsun: tez yazmalıyım, tez yazmalıyım, tez yazmalıyım... Eve geliyorsun akşam olmuş, saat 20.00. Bu kez diyorsun ki kendine, ben şimdi uyuyayım sabah 6'da kalkıp aydın kafayla çalışırım. Saat 6'da kalkabileceğin bir soru işareti ya, diyelim ki başardın. Bu kez de, ben şimdi bir sağlam uyuyayım 12, 13'e kadar daha da sağlam başlayayım...
   İşte bu nasıl bir yılı yiyip bitirebileceğinin özeti. İyi hissetmeyi bekleme, başla.
***
   Bir gün bir mantıkçı yamyamların eline düşüyor. Yamyamlar mantıkçıya onu nasıl yiyeceklerini soruyorlar. Eğer mantıkçı doğru bilirse onu kızartacaklar, yanlış bilirse haşlatacaklarını söylüyorlar. Bunun üzerine mantıkçı onu haşlatacaklarını söylüyor. İşte o anda yamyamlar bir paradoksun içine düşüveriyorlar, çünkü paradokslar böyledir. Fark etmeden içlerine çekiverirler bizi. Eğer mantıkçıyı haşlatırlarsa mantıkçı doğru söylemiş olur, oysa mantıkçı yanlış söyleseydi onu haşlatacaklardı. O halde mantıkçıyı kızartsınlar, ama bu kez de mantıkçı yanlış cevap verdiği halde doğru cevap vermiş gibi davranıyorlar...
   Yamyamlar uzun bir düşünme ve açlık sürecinden sonra gidip dertlerini civardaki bir matematikçiye anlatıyorlar. O da şöyle diyor, "Böyle bir kabile var mı gerçekten?"
***
"Hayatta bir şeyler yapmam için iyi hissetmem gerekiyor." Bu bilimsel bir bilgi değil. Düşün bunlarca yıldır olan Homo Sapiens sence bu noktaya iyi hissetmeleri sayesinde mi geldi? Yola çıkman için havanın iyi olması şart mı gerçekten, bunu bir düşün. Sorunun kaybolmuşluk, hedefinse değerlerine ulaşmak. Senin değerlerine...
   Olumsuz duygulardan kurtulmaya çalışırken istemeden olumlu duygulardan da kurtuluyorsun çünkü. Tek şişeyi çift görüp, birini kırınca ikisinden de olan şaşılar gibi oluyorsun. Basit bir örnek verirsek, eğer o büyük sunuma başlamak için kaygının geçmesini beklersen belki o kaygı asla geçmeyecek ve üzerine bir de kendini ifade edememenin kaygısını çekeceksin.






Elif Nisa GÜLER tarafından tutulmuş, 7 Ekim 2019 Pazartesi ODTÜ Yüksel Amfi A3'te ALİ BAYRAMOĞLU tarafından yapılmış Davranışsal Esneme Semineri Notları

Not: Videoları ben ekledim, seminerle alakası yok. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder