21 Ağustos 2019 Çarşamba

9 Aralık 2018 TEDxMETU X'e Değer Ver

   Aldığım birkaç notu kedimle paylaşmayı umut ediyorum. Burada vurgu yaptığım nokta: kendimle! Yani size anlamsız gelebilir, yine de okumak isterseniz buyrunuz. Ben elimdeki notların bir şekilde kaybolması ihtimaline karşın buraya da yazıyorum. 
   
MURAT ŞEN

*Öz güveni yüksek ve vazgeçmemeyi bilen bireyler...
*"Savaşı bir dakika fazla dayanan kazanır."

ÇİĞDEM ATAKUMAN

*Eşitlikçi bir toplumdan eşitliğin olmadığı bir topluma nasıl geçtik?
*Homo sapiens, hayatta kalan tek insan türü. Düşünebilen, dahası kendi varlığı üzerine düşünebilen, var oluşu üzerine düşünebilen bir canlı.
*"Beyin sadece alet yapmak için çok pahalı."
*İlk nesne kap kacak değil, bir heykeldi.
*"Siz geleceği yakalamayın, geleceği şekillendirin."

AYŞE TÜKÜRÜKÇÜ (Sosyal Girişimci)

Hayata sarılın demişti bizlere, hayat öyküsü ile nasıl yapacağımızı da anlatmıştı. 

EMREHAN HALICI

*Çok şey öğrendiğimiz için değil merakımız köreldiği için "Bu ne?" gibi güzel bir sorudan "Ne var, ne yok?" gibi sorulara evriliriz.
*Vlademir Nabokov der ki "Merak itaatsizliğin en saf halidir."
*Merak yaşamın kendisidir. Merak kediyi öldürebilir, ancak meraksızlık hayatı öldürür.

SARTUK KARASUY (Havacılık Mühendisi)

*Kalbimiz ile gülümüzü büyütürüz, aklımızla ayrık otunu ararız.
*Kendi uzayınızın ayrık otunu arayın, o sizin alametinizdir.
*"Bazen bir şeyin değeri ona ulaşarak ne kazandığıyla değil, ona ulaşmaya çalışırken nelerden ödün verildiğiyle belirlenir." - Nietzsche

ZEYNEP BODUR OKYAY

*"Göz yaşarmadıkça öz yeşermezmiş."

EVREN BİNGÖL

*Hayatta en başarılı olduğu şey başarısız olmak olan adam.
*B2U2F2 adlı formülünü şöyle açıyor: başarıyı boşver, uzmanlaşmayı unut, farkını fark et
*"Sizlere başarı diye gösterilen şeylerin dışına çıkın, o zaman başarılı olursunuz."

ERHAN ERKUT

*Yaşlı turizmi, yaşlılar... Bu konuda pek çok girişim yapılabileceğini anlatmış ve Türkiye'yi bir huzurevine benzetmişti. Japonların yaşlıları için vs. Bu konu hakkında kesinlikle uzun uzun düşünmeliyim. 


"ODTÜ hala medeniyetin olduğuna dair ümitlerimi perçinledi." - Kaan Sezyum


Elif Nisa GÜLER

20 Ağustos 2019 Salı

Başarmak İstiyorsan Eğer


                Ne yapman lazımdı ki bu soruya cevap bulabilesin? Hep bu soru üzerinden düşünüyorsunuz. Biraz kendi beyniniz üzerinden düşünün. Bir beynimde ne eksikti, iki ne gibi alışkanlıklarım yok, ne yapmıyorum da ben bunu bulamadım? Bir defa her şeyden önce tanıma gideceksin. Önce tanımı iyi anlayacaksın. Tanımsız olmaz. Ben bu soruyu sorduğum zaman kendi kendime coğunlukla cevabı bulamazdım, doğrusunu söyleyeyim. Ama cevabını bulduğum zaman da çoğu zaman cevap şuydu: Ben tanımı kaleye almamışım. İkincisiyse yaz! Yazdığın zaman çok net düşünüyorsun. Düşüncen çok açık oluyor. Ne yapmak istediğini, niyetini bilmiyorsun; ben şunu biliyorum ve şunu kanıtlamak istiyorum. Yaz! Yaz bunu, acıma kendine. Kağıt ve kalem neredeyse bedava. Yaz, yaz, yaz! Bu bir alışkanlık haline gelsin. 10 yıl içinde çok iyi olacaksınız. Söyleyeyim size, en iyileriniz 3 yıl… Ama yaz! Düşüncelerini yaz. Yazmak demek kendini sınamak demektir.  Kendini sınavdan geçirmek demektir. Görüyorsun doğrunu yanlışını. Sonra oku…
                Düzgün yaz. Beğenmedin yazdığını, bir daha yaz. Karalamaktan çekinme yazarken. Ben çok güzel yazdım ama yıllar sonra çok zaman kaybettirdiğini fark ettim bunun. Güzel yazmak zorunda değilsin, düzgün ve okunaklı şekilde yazacaksın.  Noktalı, virgüllü…
                Bakın eğer bir yere gelmek istiyorsanız bu sadece istemekle olmuyor. Bir şey yapacaksın. Başarmak istiyorsan eğer, bir şey yapacaksın. Başarmak istiyorum ile olmuyor; yarım saat çalışmakla olmuyor; sınavdan önce çalışmakla olmuyor; okuldan verilenleri öğrenmekle olmuyor…  Çok daha fazlası lazım! Eğer bunu yapmıyorsan dahi ile olsan başaramazsın. Benim var, dahi arkadaşlarım var. Gece gündüz çalışıyorlar. Gece gündüz çalışırlar, dur durak bilmezler. Hep öyleydiler.
                Dünyada bir sürü iyi yetişmiş; İsviçrelerden, Almanyalardan, İngilterelerden, Amerikalardan, en iyi okullardan; Oxford’dan, Princeton’dan… Daha iyi beslenmiş, sanat içinde büyümüş, soyut düşünce ile büyümüş, şiddet görmeden büyümüş, korkmadan büyümüş, zihni daha açık… Onlar öyle. Öğretmenleri daha iyi, koşulları daha iyi, her şey daha iyi! Kitaplar daha iyi… Kütüphaneler var, konserler var, balesi var, piyanosu var, satrancı var, şusu var busu var. Yani öyle büyümüş bir genç ile yarışıyorsun. Nasıl geçebilirsin onu? Normalde geçemezsin.  Nasıl öyle bir ‘ihtimal’ yaratırsın? Eşek gibi çalışırsın! Başka bir çaresi yok!
                Doğruya doğru işin içinde internet var, eşitlendi biraz daha şartlar. Hiç olmazsa internete girebilir oradan buradan ki Wikipedia da yasak. Al sana ülke, Wikipedia yasak. Peki, ben buna nasıl karşı çıkabilirim? Bilgi edinme hakkı yok mu anayasada? E o da yoksa anayasal haklarımızı elimizden alabilirsiniz. Ne kaldı ki bize?
                Babam da derdi: “Yoksulun tek bir şansı vardır, o da çalışmaktır.” Sadece çalışabilirsin, başka hiçbir şeyin yok. Bazısı çok güzel olur, bazısı çok çevik; spor yapar çevikliğini kullanır. Ama eğer Allah vergisi bir şeyin yoksa da tek çıkar yolun çalışmak. Yoksa ezilmek var. Geleceğin odur, ezecekler seni! İşte böyle…
                                                       ALİ NESİN-Başarmak İstiyorsan Eğer
Başarmak istediğini ve bunun ne gibi fedakarlıklar gerektirdiğini unutma.
O riski ne kadar çok istersen iste, alma.
Büyük risk büyük kayıp da getirebilir kazanç da oysa çok çalışmaktan alacağın tek sonuç başarıdır, bunu asla unutma.
Sana güveniyorum.

20 Nisan 2021

Burada kastedilen çalışmanın sadece masa başındaki çalışma olmadığını düşünüyorum. Artık o riski alıyorum ve o riskle beraber böyle bir çalışmayı sürdürebilmeyi hedefliyorum. Ayrıca biliyorum ki çok çalışmanın getireceği başarı, yanında mutluluk yoksa hiçbir şeydir. Mutlu olmak içinse risk almak gerekir. Buna yaşamak derler.



15 Ağustos 2019 Perşembe

Tadımlık - Soruları Olmayan Cevaplar Dinliyorum, Ne Bu TADIMLIK?

   Çok sevdiğim iş arkadaşım Ozan Kırlı ve yine çok sevdiğim mentörüm Yiğit Tabak ile birlikte, bu iki dostum sayesinde instagram hesabını stalklayıp "Abi ne kadar havalı bir adam" dediğim Köksal Şenko'nun birlikte kaydettikleri bir podcast Tadımlık. Açıkçası 5. bölümü yayınlasalar da bundan önceki ilk 4 bölümde aynen şöyle yaptım: boş bir zamanımda izlerim ya... Ancak bugün fark ettim ki insan sevdikleri için zamanının olmasını beklemez, onlar için zaman yaratır. Üstelik bu ekipten iki kişiyi tanıyorum ve ne kadar iyi mizah anlayışına sahip olduklarını biliyorum. (Köksal Şenko'nun mizah anlayışının iyi olduğunu da içten içe biliyordum ve bunun en temel nedeni Ozan Kırlı'nın instagram sayfasındaki sıkıldıkça açıp izlediğim bir videodur.)
   Bu bölüm Köksal Abi'nin (Köksal Şenko, henüz tanışmasak ve Ozan ile Yiğit'e isimleri ile seslensem de sizden çok Köksal Abi havası alıyorum. Umarım bana kızmazsınız.) yoğurtlu cipse olna sevgisi ile başlıyor ve Yiğit Tabak'ın cips satın aldıkları yerde doritos olmayışından şikayetleri ile sürüyor.

   Tadımlık'ın en sevdiğim yanı bu oldu sanırım, insan kendinden bir şeyler bulabiliyor ve kulağında kulaklıkla bir taraftan kendine kahve yaparken evde söylene söylene gezebiliyor. 

   "Aynen abi yoğurtlu cips olduğu sürece bence de marka fark etmiyor, abi doritos olmayan dükkan da ne bileyim yani?" (Köksal abiye bir sorum şu, abi bir yoğurtlu cips sever olarak Lays cacıklı cipsi denedin mi? Benim için kötü bir deneyimdi, senin firkini de merak ettim.)
   
   Bu bölümde 25 yaşındaki adamlar Pokemon konuşuyorlar ve bence bu ülkede Pokemon konuşma yaşı 23 olmalı minimum zaten. Burada uzun zamandır düşündüğüm ve bence artık Yiğit Tabak'ın bunun bir trol olduğunu itiraf etmesi gereken bir bilgiye değinmek istiyorum. Yiğitle bir tanıtımdan gelirken bana Pokemon kartlarının üzerindeki yazıları okuyarak okumayı söktüğünü söylemişti... İşin komik yanı ben buna hala inanıyorum... Hala... Bu konunun açıklığa kabuşturulması gerektiğini düşünüyorum.

   Pokemon taklitleri ile güldürdükleri bu bölüm bana sene içinde olabilecek Ozan Kırlı darlamalarım konusunda da ilham verdi, şimdiden hayal edebiliyorum ofiste Ozan Kırlı'yı nasıl darladığımı... Kuş sesinden sonra bir de pokemon taklitlerini kaydedeceğiz bundan sonra. "Ozannn yaa hacııı nolurrr Ozannnn canım ne çekti biliyor musunnnn? (Avrupa Yakası esintileri beni çoook mutlu ediyor ehehe) Nolur Squirtle taklidi yapsana ya" 

   Pikaçu hakkında konuşurken Ozan'ın "Abi taşı nereye kullanıyoruz?" esprisinin araya kaynaması beni çok üzdü, diğer üzen konu ise Pikaçu sever olmak. Ama Pikaçu sevgimin olduğum jenarasyondan kaynaklandığını düşünüyorum. Dediğim gibi Pokemon konuşabilme yaşı minimum 23 olmalı. Yani ben elendim sanırım. 

   Tadımlık Beylerinin biraz sitemde bulundukları soru gelmeyişinin ise bayramdan kaynaklandığını düşünüyorum çünkü çoğumuz aile evlerinde hapsolmuş durumdaydık. Yani soru istendiğinden bile haberi olmayan insanlar var... Anlaşılan Tadımlık'ın da bildirimlerini açmak gerekiyor. 

    Yine Yiğit'in değindiği acaba bizi kimse dinlemiyor mu sorusuna dgelince. Aslında dinlemek istiyorum, hatta sene içinde bu ikili ile sohbet edip kafa dağıtabilmek hatta tavsiye alabilmek için ofise uğradığım çok olmuştu (Düşünün bu ikiliye bir de Köksal Abi ekleniyor), ancak hep o boş anı bekliyorum. Bu yüzden eğer bu yazıyı okuyorsanız ve neymiş ya bu Tadımlık diyorsanız size tavsiyem dinlenecekler listesine eklemeyin; açın ve dinleyin! Yine de sadece kendilerinin bile bunları çekerken ne kadar eğlendiğini düşününce birazcık kıskanıyorum doğrusu. Umarım bu podcast serisi sürer çünkü bilirsiniz Van Gogh yaşarken tek resmini satabilmiştir...


*

   Mezuniyette Yiğit Tabak pankartının yeterince ses getirmediği konusunda hem fikir olmayan yoktur. Doğrusu Yiğit Tabak isteseydi Tanıtım Ofisi'nden kuracağı bir ekiple koskocaman bir pankart taşıyabilirdi ve eminim ki o ekip bunu seve seve yapardı onun için... Kim ne derse desin, çok iyi düşünülmüş bir pankarttı. 


   Ozan Kırlı'nın pankartına gelince, ofsiten arkadaşımız Halime gibi pek çok kişinin o pankartı facebook profillerinin kapağına layık bulduğuna eminim. Hem ODTÜ ruhunu hem de Türkiye'nin durumunu çok iyi yansıtan bir pankart olduğunu düşünüyorum.

   Podcastte geçen diğer bir konuda küsmek ve bu konudaki kadın ile erkek davranışları üzerineydi. Burada sonuna kadar mentörüm Yiğit Tabak'a katılıyorum. Hep genellemeler yapsak ve Ozan Kırlı ile bu konu üzerine ofis önünde sohbet etmiş de olsak, görüyorum ki bu tarz konular kadın erkekten ziyade Yiğit'in dediği gibi insandan insana değişiyor.

   Ozan Kırlı'ya Kuşkonmaz lakabını ise çok doğru bulmadım çünkü kuşların Ozan Kırlı'ya konacağını düşünüyorum...

   Yolda gördüğümüz biriyle selfie çekinmeye gelince Yiğit ve Ozan'dan herhangi birisi ile birlikte olunca kalpli fotoğraflarını çekip diğerine yollamak en büyük hobilerimdendir. Köksal Abi ile tanışıyor olsak bunu yapabilir miydim bilmiyor-dum ama Tarkan Dilli Düdük tiradından sonra sanırım Köksal Abi'nin kalp temalı bir fotoğrafını da Ozan Kırlı'ya atardım...

   Bu ekibin kendi aralarında benim de dedikodumu yapacağını, en azından bu yazı üstüne, tahmin ediyorum ancak Yiğit Tabak'ın da dediği gibi dedikodu bilgi akışıdır ve ofsiten arkadaşımız Emin'in de dediği gibi "çekinmiyorum." 

   Tüm yazı boyunca bu kız ne dedi diyenleri https://twitter.com/tadimlikpodcast sayfasını incelemeye ve internetteki diğer bayağı mizahlara gülenleri bir kez olsun bu ekibi dinlemeye davet ediyorum. Sadece mizah anlamında değil Türk pop müziği anlamında da tatmin olacağınızı düşünüyorum.










   Ufak bir ekleme bu ekibin bir parçası ile bir yıl boyunca canlı kanlı arkadaş olacak ve sohbet edecek kadar şanslı birisi olduğumu da eklemem gerek!

  İyi dinlemeler! Ben mi? Tadımlık'ın ilk bölümlerinin tadına bakmaya gidiyorum. Tadımlık, abi bizi bi sal da işimizi yapalım be abi ;)

                                                                                                                            elocan

  

   

6 Ağustos 2019 Salı

Udemy Teatalk

     Okul dönemi içinde bir gün ofis çıkışı planım Şükrü Erbaş söyleşine gitmek iken Mustafa ile öğlen yemeği yediğimiz sırada Mustafa ODTÜ Teknokent'te olacak bir teatalk'tan bahsediyor. Üstelik geçen şirket adı da beni cezbediyor: Udemy! Teknokent'in tek unicorn şirketi! (Unicorn şirket: Değeri 1 milyar doları aşmış özel girişim şirketi) IEEE ODTÜ için özel bir kontenjan ayrılmış. Buradan canım dostum Mustafa'ya bana böylesi güzel bir etkinliği haber verdiği için teşekkür etmeliyim çünkü bugün sabah Berfu bunu whatsapp grubuna yazdığında IEEE'nin o kadar meşguldüm ki tüm o açık olan radarlarım bir anda kapanıvermiş. (Dersten çık, yurtta unutulan bilgisayar için koş, oradan tanıtıma yetiş, oradan ofise koş, Mustafa'yı bekletme diye koş -buna rağmen beklet-) Mustafa'dan sonra da IEEE'ye teşekkür etmem gerekiyor beni de kabul ettikleri için.
     Neyse işte akşam 6'da buluşuyoruz Mustafa ile kütüphanede, akşam yemeği yemeyi ihmal ettiğim günlerden birinde yine çantasından cookie çıkartıyor benim için Mustafa. Hızlı adımlarla ODTÜ Teknokent'in, benim ODTÜ yazmamdaki en büyük sebeplerden birisinin yolunu tutuyoruz. Aral da katılıyor işletmede bize, yeni iş arkadaşım.
     Coffeetalk Silikon Blok/Udemy'de oluyor. Zaten daha bırakın kapıyı, eğitim fakültesini geçip o şirketlerin olduğu kısma adım atınca heyecanlanmaya başlıyorum ben. Aynı şey Udemy için de oluyor. Birazcık endişeliyim sadece. Bölümüm işletme olsa dahi, takım elbiselerin olduğu, insanların ellerini arkasında birleştirip düğme iliklediği yerler pek bana göre değil. Şu an çalışmakta olduğum Tanıtım Ofisi'nin de en sevdiğim yönü bu belki: Patronumla aynı zamanda arkadaş olmam. Udemy'de de benzer, sıcak bir ortam karşılıyor bizleri. Defalarca tekrarlıyorlar bizimle konuşurken de, insan bu şirkete girerken egosunu kapının önünde bırakmalı, diyorlar. Tam olarak bu kültür yüzünden çakı gibi olan bazı adayları elediklerinden bahsediyorlar. İçten içe hak veriyorum onlara. Ofisteki çalışma/toplantı odalarının üzerlerinde Da Vinci, Newton, Einstain gibi isimlerin olması dikkatimi çekiyor sonra. Ofisin mutfağında da ağırlıyorlar bizi. Kesinlikle ilham verici bir ofislerinin olduğunu düşünüyorum. Ancak asıl heyecan verici kısım bence buradan sonra başlıyor. Çünkü bu kocaman şirketi kuranlar da bizler gibi bir dönemler ODTÜ'de öğrenci olan insanlar. Bizimle deneyimlerini paylaşan güzel insanlar...
    Çok fazla şey konuştuk bu yüzden asıl öğrendiklerimi ve zaman geçse de bakmam gerekenleri aşağıya listeliyorum, Elocan out Elif Nisa Güler in:

*Büyük şirketleri bir okyanusta yüzen zırhlı, kocaman gemilere benzetmek mümkün. Sarsılmıyorlar, tehlikede gözükmüyorlar, dalgalar onları pek etkilemiyor. Ancak bir buz dağıyla karşılaştıklarında da manevra yapmak da güçlük çekiyorlar. Tıpkı bir fırsata doğru hızlıca yol alamadıkları gibi.

Oysa start-uplar böyle değil. Hız motorları gibiler. Fırsatları hızlıca yakalıyorlar, bir buz dağından da kolayca kurtulabiliyorlar. Oysa dikkat etmezlerse ufacık bir dalgada bile alabora olabilirler!

Burada belki şunu sormam gerekiyor kendime. Elif, sen o güvenli gemide sıkıcı bir yolculuk ile mi geçirmek istiyorsun en verimli yıllarını, yoksa risk alarak hız teknesinde eğlenerek mi? Bir dağ bisikletçisi olduğumu düşünürsek kesinlikle 2. bol riskli, eğlenceli olanı seçeceğim. Ancak henüz 18 yaşına yeni girecek olduğumu da gözetirsek kararlaraımın değişebileceğini biliyorum. İşte tam bu yüzden üniversite yıllarımı tecrübe edinerek geçirmek istiyorum, tectübe, olabildiğine çok tecrübe.


*Udemy'nin çıkış noktası hakkında da konuştuk. Aslında baktığınızda Udemy üniversitelerin ihtiyaca cevap verememesinden de ortaya çıkmış bir fikir. Dünya sürekli gelişiyor. Onu yakalaması gerçekten çok zor. Düşünün mezun oldunuz bir işe girdiniz ve çalışmaktasınız. Bu sırada her şey sürekli bir gelişim ve büyüme içerisinde. Bunları takip etmek için ne yapacaksınız? Yüksek lisans? Sonra? Hele ki bazı şirketlerin bu yüksek lisans olayına iyi bakmadığını düşünürsek durum iyice sarpa sarıyor. Oysa Udemy direkt sizin ihtiyacınıza cevap veriyor. Şirket sizin kodlama bilmenizi mi istiyor? Bilgisayar ya da yazılım mühendisliği okumanıza gerek yok; yalnızca kodlama öğrenin! İyi bir mühendis olarak mezun olmuşsunuz ancak yönetim hakkında pek bir bilginiz yok o halde Udemy'den bu konu hakkında dersler edinin. Üstelik bunu size en uygun hocadan ders alarak yapın.

   Bana çok komik gelen bir bilgiden de bahsetmek istiyorum burada, Udemy mühendislerinden Mustafa Hocam anlatmıştı, Udemy'de çalışanlar için Udemy kursları varmış. Hatta yine Udemy'de, Udemy'de nasıl kurs hazırlanır? başlıklı kurslar da bulmak mümkün.
   Anlayacağınız Udemy bugün üniversitelerin yapamadığını yapıyor, esneklik ve seçim özgürlüğü tanıyor. Pek çok bilgiyi edinebileceğiniz bu platform yalnızca diploma veremiyor; sanırım bu eksiğini de sertifikalar ile kapatıyor.
   "İnsanlar hayatlarını, kariyerlerini, kendilerini değiştirmek için geliyorlar." Satıcı bunu düşünüyorsa ve müşteriye de yansıtabiliyorsa; amanın marketingi bir düşünün dostlarım! Günümüz dünyasında kendinden, hayatından, kariyerinden memnun olan insanların sayısının çok da fazla olmadığını düşünürsek nasıl bir müşteri kitlesine hitap ettiklerini varın siz hayal edin!

*Teatalk sırasında verilen güzel bir örneği sizinle paylaşmak istiyorum. Udemy'nin tek takip etmesi gereken müşteriler değil, aynı zamanda eğitmenler de kayıt altına alınmalı. Bilinen eğitmen bir çift var bu bağlamda. Kadın yoga eğitmeni ve adam da Python konusunda çok bilgili. Bir sahil kasabasına yerleşip evlerinin bir kısmını da stüdyo yapan bir çift Udemy sayesinde geçiniyorlar. Düşünsenize sevdiğiniz işi yapıyorsunuz, bu yoga yapmak ya da kodlama olabilir, ve bunu diğer insanlarla paylaşarak para kazanıyorsunuz.

   Emeklilik planım hazır sanırım: Udemy'de eğitmen olmak!

*Yine biz gençlere verilen bir tavsiye de fikri çok fazla kişiye anlatıp feedback almaktı. Teatalk'a beraber gittiğim canım dostum Mustafa'nın kendisine danıştığım bir konu hakkında saatlerce düşünüp bana hep öyle feedback verdiği düşünülürse, doğru yoldayım gibi ha?

   Amerika'da eğitim alan bir Udemy mühendisinin anlattığına göre, eğitim yanılmıyorsam girişimcilik üzerineydi ve zaten çoktan Teknokent'te girişimi olan bir öğrenciyken almıştı, 24 saatte fikrini 50 kişiye anlatmayı başarıp ardından onların feedbacklarini rapor halinde hazırlamalarını istemişler. Açıkçası Adil Oran'ın da yaptığı konuşmalarda en dikkat çektiği konulardan birisi feedback meselesi. Feedback almadan yapılan işler satılmamaya, kar getirmemeye mahkumdur. Bu fikrin kesinlikle arkasındayım. Müşteriler çoğu zaman ne istediklerini bilmeseler bile ufak bir protatip ile tepkilerini ölçmenin her daim yarar sağlayacağını düşünüyorum. (Apple ve Henry Ford örneklerine karnım tok!)
   Bu feedback meselesine de bir örnek verilmişti o masada. Örneğin sizin girişim yapacağınız alan Alzheimer hastaları ile alakalı. O halde ilk yapmanız gereken şey dernekleri ve hastaneleri aramak olmalı. Onlarla direkt iletişime geçmek, üstelik telefon başından ayrılmadan!

*Udemy'nin ilham aldığı birkaç şirketten/oluşumdan da bahsetmek istiyorum.

1) Amazon! Amazon'un bir online satış şirketi olarak işe başladığını aramızda bilmeyen yoktur sanıyorum. Ama işe bakın ki birden market place'lerini tanımaya başladılar. Çok başarılı olmalarına rağmen 'vintage' modasına uyarak yalnızca online'da kalmayıp kanlı canlı marketlerini açtılar. Hatta aşağı bırakacağım o muhteşem video ile gayet de PR'larını yaptılar. İşte karşınızda Amazon Go:



   Peki, Udemy bundan nasıl ilham alıyor? Sürekli yenilik peşinde koşup yetinmeyerek! Kursları güncelliyorlar, rakiplerini takip ediyorlar ve dinamik kalıyorlar.


2)Videolarını uzmanların ellerine bırakıyorlar! Çeşitli dillerde altyazılar eklemekten tutun, slaytlara ve videolara bookmarklar tutuşturmak video expertlerinin işi. Sunumlar ile videolu anlatımları geliştirmek de işin başka bir tarafı.


3)Learning Expert'ler işe alıyorlar. Derslerden sonra ufak quizler hazırlamalarını istiyorlar ya da whatsappta, facebookta ufak komiteler kurmalarını isteyerek bilgi akışını sağlıyorlar. Böylece insanların kurslara bağlılıklarını arttırıyorlar ve öğrenmeyi de hızlandırıp kolaylaştırıyorlar.


+Sürekli gelişmekten, dinamik olmaktan bahsettik. Udemy için hocayla office hours eklemek ve saatini 10 dolar olarak belirlemek bir yeniliktir. 30 milyon user olduğunu düşünürsek elbette bu office hourslardan faydalananlar olacaktır.


+Diğer bir fikir ise UFB = Udemy For Business, insanlara özel muamele etmek... Bu marketing işine bayılıyorum.


+Udemy'nin çalıştığı diğer bir alan da yeni açılan kursların ezilmemesi. Yukarda da bahsettiğim gibi Udemy'nin tek derdi customerlar değil, aynı zamanda eğitmenleri de gözetmek durumunda. Yeni açılan kursları kaç kişi gördü, kaç kişi satın aldı ve kaç kişi izledi? Hepsinin kaydı tutuluyor. (Tanıştığım ilk data scientist olan ODTÜ elektrik elektronik mühendisliği mezunu bir mühendis yapıyor bunu bir yandan ODTÜ'de bilgisayar mühendisliği doktorasına devam ederken. Kendisinin Teknokent'te başarılı bir girişim denemesinin de bulunduğundan söz etmeliyim her ne kadar şu an payını satmış da olsa.)

   Bu kayıt tutma işi 'Normalizasyon' olarak adlandırılıyor. Normalizasyonun sözlük anlamını aşağıda bırakıyorum.

"Normalizasyon, veritabanlarında çok fazla sütun ve satırdan oluşan bir tabloyu tekrarlardan arındırmak için daha az satır ve sütun içeren alt kümelerine ayrıştırma işlemidir. "


   Böylece yeni gelen eğitmenleri küstürmemiş ve onları olası müşterilerine önererek bir noktada önünü açmış oluyor Udemy. Eğer bir yönetici olmak istemeseydim, kesinlikle data scientist olmak isterdim doğrusu. Kim bilir, bir bakmışsınız Udemy'den "Data Scientist nasıl olunur?" adlı bir ders alıvermişim.


+Yapılan diğer bir Data Scientist çalışması da 'Personalization'. Örnek verecek olursak, mesela Türkiye'de yaşamanıza rağmen sürekli İngilizce kurslar almışsanız önerilenlerinizin dili de İngilizce oluyor. Başka bir örnekse izleyici alışkanlıkları hakkında. Bazı kullanıcılar sürekli kurs alıp izlememesine rağmen bazıları da (hatta teatalk masasında oturan üniversiteli bir çocuk da bu tipten olduğunu itiraf etmişti, kendisini kutluyorum.) para verdiklerini her kursu reklamına kadar izliyor. Çoğunlukla da ücretsiz kursları takip ediyorlar. Yani anlayacağınız bu data scientistler machine learning kullanarak tıpkı bir arkadaş gibi size tavsiye veriyorlar. Aslında tam anlamıyla arkadaştan kitap tavsiyesi istemek. "Vice President of Data Science", yurt dışındaki maaşlarına bir göz atmanızı öneririm...


*Udemy'nin elektrik elektronik mühendisliğinden mezun başarılı mühendisinin anlattığına göre genelde şöyle bir algı var, akademik hayatında çok da başarılı olmayan insanlar başka alanlarda başarılı olmak istiyor. Bu öğrencilerin kaybedecek en azından akademik anlamda çok bir şeyleri de olmadığından gemileri diledikleri gibi yakıp risk alabiliyorlar. Tam olarak bu sebeplerden genelde start-uplar böyle başarısız insanlar tarafınca kuruluyor. Oysa bunu anlatan mühendis gerek ortlaması gerek yüksek lisans ve doktorasındaki başarıları ile akademik anlamda adeta ışıldıyor!

   Aslında olay şu, start-up da olsa risk almak da gerekse disiplin ve çalışmak gerekiyor. Bir inek olarak bu sözler ümit dolmamı sağladı ehe!

*21 mühendislik için optimus yaşmış, mühendis arkaşalarıma duyrulur.


*Önce test et, sonra var say! Feedback, feedback, feedback!


*Belediyelerle, devletle iş yapacaksan unutma amaçları kazancı maksimize etmek değil; riski minimalize etmek. Ucuz bile satsan sürekli ve güvenli bir satıcı değilsen işi alamazsın.


Teatalklar beni mutlu ediyor, canım dostum Mustafa ile gidilenler daha çok! Eleştirinizi yorum olarak bırakmayı unutmayın :)




Elif Nisa GÜLER