Uzun zamandır mekan önermiyordum sanırım. Bugün yeni bir yer ile karşınızdayım: Bilkent York, www.bilkentyork.com
Bana da canım liseden dostum, Bilkentli işletmecim Nisa tarafından önerildi:
"Kanka Bilkent'e göre aşırı ucuz, herkes Moğol Usulü Tavuk yemeye gidiyor, kocaman porsiyon sadece 30 TL. Sushiler de baya ucuz, çok iyi mekan yaa"
Bu öneriyi aldıktan yaklaşık 1 hafta sonra Canım Ekin ile mekanı ziyaret ettik. Aslında ODTÜ Teknokent'teki Turbo Taco'da tako yemek niyetindeydik 1 saatlik Devrim koşumuzun ardından ne var ki gittiğimizde henüz saat 13.00 olmasına rağmen sadece vejetaryen tako kalmıştı... Sonra hızlı bir kararla yolumuzu Bilkent Center'a çevirdik.
Daha önceleri hep Teknokent kapısından çıkıp bisikletle gittiğimden o yolu hep uzun bir yolmuş gibi kalmış aklımda ama aksine kısacık sürdü arabayla. Yani ODTÜ'ye gerçekten çok yakın dolayısıyla öğlen yemeği için ideal (Tam şu dakika bu hafta içi Rana'yı da ikna edip götürmeyi planladım :D).
Yukarıdaki sitesinden de görebileceğiniz üzere Sushi fiyatları gerçekten Ankara'daki diğer mekanlara göre uygun. Ben biraz daha Türk işi diye nitelendirebileceğimiz bol salatalıklı, krem peynirli sushileri sevdiğimden York'un da Sushi'si hoşuma gitti. Ama Ekin o kadar da beğenmedi. Bunu şöyle anlatabilirim daha geleneksel, California Roll abi Sushicisiyseniz, benim gibi York Sushileri size de hitap eder (Ben kesinlikle Quick China'ya tercih ederim mesela).
İlk gittiğimizde Nisa'nın önerisi olan Moğol İşi Tavuğu denedik. Ekin başta balık mı yesek ya, dese de (insan menüye bakınca gerçekten bir düşünüyor, sanırım 2. gidişimde ben de balıklardan birisini deneyebilirim) sonunda geliş amacımıza sadık kalık 2 tane söyledik Moğol İşinden.
Kesinlikle doğru karardı. Genelde Cajun yiyince pis bir şey yiyormuşum hissi oluşuyor bende; ODTÜ Vişnelik'te Tavuk Külbastı yiyince de kendimi emekli teyzeler gibi hissediyorum ama Moğol İşi tavuk tam olarak bir öğlen yemeğinde tüketmek isteyeceğim tavuk hissini verdi bana. Üstelik tabağımda çeşitlilik olması da hoşuma gidiyor. Bir tarafta Noodle olması mesela.
Ta-da:
Yanında getirdikleri sos da bence güzeldi. Hatta Macar pizzası yapan bir mekan vardı Bahçeli'de (mekanın adı Langosh). Onların Macar pizzası üstüne sürdükleri sarımsaklı sosu andırıyordu.
Ben bu görece yeni açılan mekanı öneriyorum! Giderseniz yorumlarınızı bekliyorum.
Elocan
24 Mart 2021 Çarşamba
İnsan olmak çok zor, sürekli yaşamak zorundasın. Zihnin sürekli işliyor, yapman gereken hiçbir şey olmadığında bile aslında var. Bir de üstüne zihnin işliyor. Kendini ikna etmeye çalışıyorsun. Genel olarak çok zor insan olma işi. Bazen düşünüyorum tamam diyorum yani yaşayacağız abi ne kadar zor olabilir ki, abartma, hani tamam bir durumdasın, iyisin yani. Ama yok sonra bakıyorum yaşamak, insan olmak çok zor. Bir kere çalışmak zorundasın, düşünmek zorundasın, para kazanmak zorundasın, geleceği hesaplamak zorundasın, yaptığın şeylerin sonuçlarını tahmin etmek zorundasın, her gün yemek yemek zorundasın, duygusal ve fiziksel ihtiyaçlarını düşünmek zorundasın... İnsan olmak çok zor, tüm keyifli ve iyi hissettiren anlarda unutsak bile zorunda olduğumuzu bir şeylere hatırladığımız her anda insan olmak çok zor. Bu ağırlıkla yaşadığımızı kabul etmek ve bu zorluk için yorganın altına akşamın erken saatlerinde girip zırlamamayı öğrenmek bu dönemki hedefim olacak. Evet, insan olmak içten içe bir savaş ve "ben insan olmanın vicdani redcisi" olmayacağım.
Bu kek Şeyma'dan Serra'ya, Ekin'den Halime'ye, Yaso'dan Berkhan'a, Lara'dan İdil'e, Rana'dan Mert'e pek çok dostumun onayını almış bir kek. Dolayısıyla yapmaktan keyif alıyorum bu tarifi ve iyi yaptığım şeylerden birisi olduğunu düşünüyorum. Hem hızlıca çırpıp fırına sürebiliyorum hem de gerçekten havuçlu tarçınlı kek dünyadaki güzel şeylerden birisi.
Malzemeler:
- 4 yumurta
- 1 tane vanilin
- 1,5 su bardağı toz şeker
- 2 tane orta boy havuç
- 1 tatlı kaşığı tarçın
- 1 çay bardağı yağ
- 1 su bardağı süt
- 3 su bardağı un
- 2 kabartma tozu
Tarif:
1. 2 orta boy havucumuzu (yani söylememe gerek yok herhalde ama 1 küçük 1 büyük havuç ya da 4 tane küçük havuç falan da iş görür :D) rendeliyoruz ve üzerine 1 tatlı kaşığı tarçını atıyoruz. Karıştırıp bir köşede bekletiyoruz. Kek karışımına en son ekleyeceğiz.
2. 4 yumurtayı kırıyoruz, vanilini ve 1,5 su bardağı şekeri üzerine ekliyoruz. İyice çırpıyoruz. Yumurtaların gerçekten karışması lazım.
3. 1 çay bardağı sıvı yağı, 1 su bardağı sütü de ekliyoruz ve tekrar çırpıyoruz. Yine aynı şekilde yağ iyice karışacak.
4. Son olarak 3 su bardağı unu ve 2 tane kabartma tozunu unun üzerine gelecek şekilde (direkt yumurtalı karışımın üstüne koymayın yani) ekliyoruz ve tekrar çırpıyoruz.
Bunların hepsinin iyice karıştığından emin olduktan sonra havuçlu tarçınlı karışımı da ekliyoruz ve iyice karıştırıyoruz.
Fırınımızı 170 dereceye getirip 40 dakikaya ayarlıyoruz. O birkaç dakika ısınırken tepsimizi yağlıyoruz (borcamda yaparsanız havuç dilim kesebilirsiniz). Ben sıvı yağ ve peçete kullanarak yapıyorum bu yağlama işlemini. Sonra karışımı bu tepsiye döküyoruz ve kontrol ederek 30-40 dakika arası 170 derece fırında pişiriyoruz. Üst kısmına özellikle dikkat edelim yanmasın (tam orta kısmından söz ediyorum kekin).
Afiyet olsun!
Not: Sevdiğim biriyseniz siz hiç uğraşmayın ben sizin için yaparım :3
İdil, Lara, Halime ile akşam oturmacamızdan
Ekin'in "Elocan çok iyi geldi, süper olmuş" dediği günden xd
Üniversite yıllarında öğrendiğim yemekleri buraya not alıyorum ki gelecekte de yapabileyim. Çünkü unuturum.
Kaç kişilik: Bu iki kişilik mercimek çorbası tarifi. Tek başınızaysanız da bu tarifi yapıp 2 öğün yiyebilirsiniz.
Süre: 45 dakika
Malzemeler:
* 1 su bardağı mercimek (Turuncu olan var ya, ondan. Yeşil mercimek değil yani.)
* 1 tane orta boy beyaz soğan
* Salça
* Yağ
* Tuz
* Limon
* (Varsa, bende yoktu mesela) Kimyon
Yapılışı
1. Öncelikle 4-5 su bardağı suyu kaynatıyoruz ve 1 su bardağı mercimeğimizi de o su kaynarken yıkıyoruz. Bildiğiniz suda yıkıyoruz. Zaten fark edersiniz yıkadıkça su berraklaşıyor, ilk başta beyazımsı bir renk var o gidiyor. Bir şaşırdım açıkçası yani pakette aldık sonuçta, tozlanmış gibi o ne. Ama öyle oluyormuş.
2. Yıkadığınız 1 su bardağı mercimeğin üzerine kaynattığınız 4-5 su bardağı sıcak suyu ekliyorsunuz ve ocağa koyuyorsunuz. Kapağını hafif aralık kapatıyorsunuz ve orta ateşte, sonraları kısık ateşte 20-25 dakika kaynatıyorsunuz.
3. O kaynarken 1 tane beyaz soğanı soyup rendeliyorsunuz. 20 dakikası dolunca ocaktaki mercimeğin, bu rendelediğiniz soğanı bir tavada 4 yemek kaşığı yağ ve ceviz boyutunda salça ile 3-4 dakika kavurup mercimeğin içine döküyorsunuz. Burada püf nokta salçanın iyice ezilmiş ve dağılmış olması. 15 dakika da bu şekilde kaynıyor ve bu sırada yarım limonu içine sıkıp 1 tatlı kaşığı tuzu da ekliyorsunuz. İsterseniz kimyon da ekleyebilirsiniz tuzun yanında. Ben evde yok diye eklemedim. Bir şey olmadı.
Not: Son 15 dakika kaynatırken baktınız çorba kıvamında değil, bir tık koyu. O esnada su kaynatıp çorba kıvamına gelene kadar ekleyebilirsiniz. Kullanacağınız su bardağının boyutuna göre bazen eksik gelebiliyor çünkü bknz: benim çorbam.
Ankara'da Central'da ve Müjgan'da yediğim bar işi Meksika yemeklerini saymazsak tam 2 Meksika mutfağı deneme şansım oldu. Bunlardan ilki oda arkadaşım Şeyma ile hazırlıkta gittiğimiz Taco Hut'tı. O zamanlar Ranchero açılmamıştı bile...
Öncelikle buraya gitmek için Şeyma yağmurlu bir günde beni iktisat bölümünden Çince dersim çıkışı alıyor... Metroya biniyoruz, önce Kızılay. Kızılay'dan tekrar otobüse biniyoruz ve inince de hafif yağmur eşliğinde bir 15 dakika yürüyoruz. Heyecanlıyız, kesinlikle değeceğini düşünüyoruz. Ancak gittiğimizde saat 21.00 civarı ve Taco Hut'ta yer yok! Zaten minicik olan mekanda her yer dolu. Açıkçası mekanın ambiyansı açısından minicik olması bir dert değil. İçeri girince gerçekten farklı bir kültüre ait mekana girdiğinizi anlıyorsunuz. Hem dekor hem de kokuyla. Ama yani kalkmışız o kadar yol gelmişiz, ben hemen diyorum hocam sizin için ODTÜ'den geldik diye.
Sahipleri çok tatlı Taco Hut'ın. Üzerinde kasa olan küçük masayı bizler için boşaltıyorlar. Azıcık da sohbet ediyoruz. Aşırı samimi bir ortam. Fiyatlara gelince biz 3 kişi aşağıdaki yemekleri söyleyip (Taco, Quesadilla + üstüne tatlı olarak Churro) kişi başı 30 TL civarı ödemiştik içecekler dahil.
Genel olarak hem ortamdan, hem yemeklerden hem de tatlıdan çok memnun kalmıştık. Hatta sonrasında Şeyma Churro tarifi buldu yurtta yapalım diye ama hiç uğraşmadık. Yemeklerin tadı çok hoşumuza gitse de biraz uzak kaldığı için Taco Hut'a 2. defa gidemedik de. Ancak genel olarak ortalama fiyatta (en azından bir öğrenci için ucuz diyemeyiz) ve çeşitli Meksika tatları deneyebileceğiniz bir yer. Biz baya aç gitmemize rağmen doymuştuk.
İkinci mekansa benim bulduğum ve canım Ekin'in de beni doğum günümde götürdüğü Ranchero. Ranchero, Ankara Maiden'de şube açmış bir Meksika restoranı. Fiyatları Taco Hut'a göre baya yüksek ancak aynı oranda çeşitleri de fazla.
Taco Hut'ın aksine sizi kapıda karşılayan garsonlar, aşırı lüks ve büyük masalar var Ranchero'da. Fiyatlar sadece özel günlerde (Doğum gününüzde size özel Meksika şapkası getiriyorlar mesela) ve özel insanlarla gelecek şekilde diye özetleyebilirim sanırım (bu yazıların bir öğrenci tarafından yazıldığını bilerek okuduğunuzu var sayıyorum :). Ancak şunu da söyleyeyim gerçekten Meksika yemekleri yapıyorlar. Her yerde nachos, taco ya da quesedillas yersiniz ancak her yerde enchiladas yemeniz olağan değil. Sadece yemekleri değil alkollü kokteylleri de orijinal bir mekan.
Bizim ziyaretimizde ben biraz daha Meksika mutfağına yakın kalmak istediğim için Enchiladas De Cozumel denedim; Ekin'in yediği yemeğin adını hatırlamıyorum ama etli bir şeylerdi. Bu anlamda gerçekten Meksika tadı için benim yediğim Enchiladas daha mantıklı oluyor. Çünkü sosundan ana yemeğe kadar o kültürü deneyimliyorsunuz.
Enchiladas De Cozumel
Ekin'in yediği yemekte ise sadece sosunun kültürel bir tarafı vardı Ancak dürüst olayım etin yanındaki sarı sos gerçekten ekmeğe sürülüp yenilmelikti. Biz içinde biraz nohut ve çeşitli özgün soslar olduğunu düşündük. Yemeğin adı net değil ama Tampiquena olabilir:
Son olarak acı meselesine değinmek istiyorum. Ekşi'den okuduğum yorumlar beni biraz korkutsa da acılı söyledim ve bir Adanalı için Meksika mutfağı acısı gerçekten sıkıntı değil. Özetle acılı yemek seviyorsanız çok mu acıdır ya acabaya girmeden acılı söyleyebilirsiniz. Öğrenci işi bir deneyim için Taco Hut'ı, daha hoş bir akşam ya da öğlen yemeği için Ranchero'yu öneriyorum.
Meksika mutfağı bayılıyorum sana!
He bir de, Ranchero'nun kokteylleri güzel demiştik. İlk gittiğinizde çekinirseniz bir şeyler denemeye size sonunda ikram olarak alkolsüz değişik bir kokteyl getiriyorlar. Gerçekten mmmmhhh çok leziz. Sadece onu içmek için bile ara sıra gidilebilir Ranchero'ya! Yine de Ekin tekrar gidip kokteyllerini de denedi ve onay verdi. Eh, Ekin onay verdiyse bence kokteylleri de muhteşemdir!
# ODTÜ İşletme bölümü hocalarından Nazlı Wasti Pamuksuz'un Supply Chain üzerine olan seçmeli dersini almamızı da yanında şu videodan bahsederek tavsiye etmişti:
Not: Bu önerilerin güzel yanı şu Yenilikçinin İkilemi ODTÜ Kütüphanesi'nde var. Diğer 2 kitabıysa Adil Hoca'nın kütüphanesinde bulabiliyorsunuz :)
Öncelikle bu ders favori derslerimden birisiydi. İstisnasız her dersini G110 amfisinde en öne oturarak dinledim. Financial Accounting yepyeni bir deneyim olduğu için bir tık önde gelse de hemen ardından Fundamentals of Business takip etti. Burada dersi Adil Hoca'nın veriyor olmasının büyük bir payı var. Çünkü muhtemelen benim gibi birkaç Accounting bağımlısı dışında ODTÜ İşletme 1. sınıf 1. dönem herkesin favori dersi Fundamentals of Business'tır. İlk derse girip Adil Hoca'nın hitabetini görünce, tavsiyem hazırlıkta kendisinin dışarıya açtığı birkaç derse gidip görmenizdir özellikle girişimcilik dersleri baya eğlenceli olur, ne demek istediğimi anlayacaksınız.
Öncelikle derse gitmek zorunlu. Adil Hoca yoklama alma konusunda kendisine has yöntemlere sahip ve bana güvenin çoğu üniversitedeki gibi yerine imza attırma muhabetti ODTÜ İşletme hocalarında asla işlemez. Bu yüzden her derse gitmediğinizde puan kaybettiğinizin farkında olun. Ancak bunun ötesinde ders öyle bir ders ki 1. dönem aldığım derslerde de 2. dönem aldığım derslerde de sürekli "Aaaa ben bunu Fundamentals of Business (bundan sonra FoB diye bahsedeceğim) dersinde öğrenmiştim." dedim. Hatta derslerden de öte birazcık iş dünyasına girdiğinizde, oradan insanlarla konuştuğunuzda sürekli aklınıza bu ders gelecek. Sadece kitapta anlatılanlardan bahsetmiyorum. Adil Hoca'nın deneyimlerinden ve daha önce yaptığı mentörlüklerden yola çıkarak anlattıkları da karşınıza çıkıyor ve "Aaa ben bunu biliyorum" diyorsunuz. (Mesela macroecon dersinde externality üzerine konuşmuştuk ve "externality"nin ne olduğunu ilk dönem FoB'da öğrenmiştim.)
Dersin önemini daha iyi anlamanız adına bir mezundan örnek vermek istiyorum. Benim en çok hayranlık duyduğum mezunlardan birisi, kendisi MIT'de finans yüksek lisansını tamamladı ve bana da mentörlük yapıyor. Bölüm hakkında söylediği ilk şeylerden birisi Adil Hoca'nın bu ders için kullandığı Business in Action kitabının tamamını okumam gerektiğiydi. (Onların döneminde Excellence in Business kullanıyormuş sanırım Adil Hoca, bizim kitabın yazarları yalnızca Bovee ve Thill iken Excellence in Business'ta üçüncü bir isim Mescon var. İki kitabı da inceleyebilirsiniz aralarında büyük bir fark yok sadece daha güncel bilgiler kullanılmış. Hatta Excellence in Business'ı bulamazsanız ODTÜ 19. Yurt'a gelmeniz halinde birlikte inceleyebiliriz. :) Kitap çok fazla bölümden oluştuğu için Adil Hoca seçtiği bölümleri işliyor. Kitabı alınca bakabilirsiniz ilk sayfalarında bir bölüm için ayrılması gereken ders süresi var, biz onun 2 3 katı hızda ilerliyoruz. ODTÜ İşletme'nin sevdiğim taraflarından birisi de bu. (Bknz: Diğer üniversitelerin 2-3 dönemde 2. 3. sınıfta aldığı Muhasebe dersini 1. sınıf 1. dönemde tek dönemde şaaak diye veren canım bölümüm -mecaz anlam falan yok çok ciddiyim, demek ki bu sürede öğrenilebiliyormuş -) Diğer işlenmeyen bölümler ise kalıyor. Dolayısıyla buraları çalışmak, okumak, öğrenmek size kalmış. Ben bu tavsiyeyi almadan önce tüm kitabı okumuştum. Peki, bu size ne katacak?
Kitabı bir kez tamamen okuyup bilmediğiniz her kelime için her olay için sözlük karıştırıp araştırma yaptığınızda işletmenin alt alanları olan finans, girişimcilik, pazarlama, ürün yönetimi gibi pek çok alanın terimlerini öğrenmiş oluyorsunuz. Sonuçta ilerleyen dönemlerde bu alanla ilgili dersler aldığınızda derste yabancılık çekmiyorsunuz. Dersin kitabının sevdiğim bir özelliği de içerisinde her bölümün başında ve sonunda büyük şirketlerden, girişimlerden case'ler bulundurması. Bu şirketler neler yapıyor, iş modelleri neler, hangi problem üzerine kurulmuşlar öğrenmek size kalıyor. Defalarca kez case sonunda verilen sorulara cevap bulamadığım için ofis saatinde Adil Hoca'yı rahatsız ettim ve hepsinde de sorularımı cevapladı. Bazen bir kitap vererek, bazen bir yazı önererek, bazen de grafikler çizerek.
Kitabı mutlaka okumanız gerekiğinden bahsettikten sonra Adil Hoca'yı iyi değerlendirmeniz gerektiğine değinmek istiyorum. Aşağıya bırakacağım notlardan da anlayacağınız üzere Adil Hoca sadece bir işletmeye giriş dersi vermiyor, size bölümü gerçekten sevdiriyor dahası iş dünyasına dair tavsiyeler de veriyor. Bu yüzden derste kendisini iyi dinleyip ağzından çıkan her kelimeyi not alıp ders sonrasında araştıran birisi olarak söylüyorum, derslere gitmiş olmak için değil gerçekten iyi bir işletmeci olmak için o dersi çok iyi öğrenmeniz gerektiğini farkında olarak gidin. Bir mezundan örnek verdiğinde dersten sonra LinkedIn'den kimmiş, neler yapmış bakmaktan; kitap önerdiğinde dersten çıkar çıkmaz kütüphaneye koşmaktan; belgesel önerdiğinde o hafta sonu izlemekten bahsediyorum.
Dersi çalışmaya gelince. Genelde şöyle bir muhabbet oluyor üst sınıflarla aranızda:
+FoB mu? AA'lık ders ya o
-Sen ne verdin?
+BA/BB geldi ama sen kesin AA verirsin
Derste yoklamadan not alıyorsunuz, her hafta ödev yapıyorsunuz, 2 midterm + finale giriyorsunuz. Düzgünce takip etmediğinizde veya kitabı ciddi anlamda iyi çalışmadığınızda AA vermeniz çok zor. Haftalık olarak dersleri ve ödevleri takip edip sınavdan önce de birkaç kez yazmak, ufak tefek notlar almak bende işe yaramıştı. Bu da yine deneyip yanılarak öğrendiğim bir şeydi. İlk midtermde sadece okumuştum ve sonuçta 84 aldım. Adil Hoca'nın bu kadar ayrıntılı soracağını tahmin etmemiştim. Diğer midterm ve finaldeyse 96 ve 97 gibi bir şey almış olmam lazım. İkisine de yazarak çalışmıştım. Biraz vakit alıyor kabul ancak kalıcı oluyor. Ben ne kadar çok mu yazdım?:
Son olarak söyleyeceğim şey, bu dersin ödevleri aşşşşırı eğlenceli. Özellikle bir zorunluluk olarak değil de eğlence olarak baktığınızda. Şu an staj yaptığım yerde şirketin websitesinde vizyon ve misyonun yer alması üzerine çalışıyoruz; FoB'un bir ödevi de 2 şirketin vizyon ve misyonunu araştırıp yazmaktı.
FoB dersi için hazırladığım elevator pitch (ne kadar eğlendiğimi buradan da görebilirsiniz :):